elti

Durum: 317 - 0 - 0 - 0 - 03.10.2011 19:35

Puan: 2127 -

19 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 16

görmeziye

abdulkadir konukoğlu

yıl 2004 çin'den korkmayın, arge'ye önem verin diyor:
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/25/eko105.html

2008 şubat'ta "türkiye'nin çin'i güneydoğu olsun" derken, bölgesel asgari ücret tarifesini öneriyor:
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/8241781.asp?gid=196&sz=92220

ağustos 2008'de rekabete dayanamayarak fabrikasını kapattığını açıklıyor:
http://www.patronlardunyasi.com/news_detail.php?id=48678

haftada 50 ytl'ye çalışmaya hazır aç insanların olması tabiki onun sorunu değil, işsizlik sorununu maliyetleri düşürmek için bir fırsat olarak görebilir. holding patronu kadrosu, seçimle iş başına gelen ve ülkenin makro sorunlarına çözüm yaratması beklenen bir kadro değildir. holding patronu karını maksimize etmek, maliyetleri minimize etmek, rekabet etmek, var olmak ister. bunun için bölgesel asgari ücret tarifesi de ister, enerji maliyetinin yarısını devlet versin yarısını ben vereyim de der, mümkünse vergi ödemeyeyim ya da geç ödeyeyim de diyebilir. sorun, makro sorunlara mikro gözlüklerle bakan siyasi kadrolarda...

fakat patron şunu önerse daha bir hoşumuza giderdi: işçinin cebine giren azalmasın, devlet güneydoğuda asgari ücretliden daha az vergi alsın, benim personel giderlerim azalsın, daha fazla yatırım yapayım, daha çok işçi çalıştırayım.

ama "yaşam maliyeti güneydoğuda daha düşük, asgari ücret de düşük olsun" derse patron, biz buna kölelik düzeni diyoruz kendi aramızda.

teşviği işverene devletin vermesi lazım, işçinin değil.

cok elnen is dutucun aznan yiycin

hem antep dil bilgisi teamüllerine, hem de espri anlayışına örnek verilebilir bir deyim.
el ile=elnen
az insan= az ile = aznan

iş yaparken ne kadar insan olursa o kadar iyidir. lakin yemek yerken mümkünse katılım ne kadar az olursa o kadar makbuldür.

genellikle son kısım "aznan yiycin" söylenmez. emek yoğun, yuvalama yuvarlamak, şire yapmak, yün yumak gibi işlerde işin sahibi katılımcılara teşekkür etmek amaçlı söyler: elize sağlık, çok elnen iş dutucun, aha bitti getti...

boylu

"uzun" boylu insan.

- gız da boyluymuş, topuklu da geyerse eyce uzun olur...

ziplak

atletik, sportmen insan tipi. hem kadın, hem erkek için kullanılır ama daha çok ergen ya da genç insanları tanımlar.

antepte bayram sohbetleri

bilhassa ramazan bayramında şöyle diyaloglar yaşanır:
- kilo alıgım
- ben de alıgım

psikolojik antepli

"psikolojik deli" şeklindeki cem yılmaz repliğinin antep versiyonu.

alelacayip

çok acaip, çok abartılmış, çok fazla...

- o ne geymiş kele, alelacayip olmuş...

antep pekiştirmeleri

sobe

halk dilinde türkiye'nin genelinde kullanılan bir kelime. antep'e özgü ve eş anlamlısı için (bkz: deermi).

yün yuma

çeyiz olarak minumum 3 mindel, 1 döşşek, 6 küstüm yastığı, 2 döşşek yastığı, 6 yorgan verilen antep'te mecbur kalınan bir temizlik aktivitesi. tabi bu ritüel ev tekstil ürünlerinin, kaz tüyü yorganın, ikiz yatakların bugün olduğu gibi her köşe başında satılmadığı ve üretilmediği dönemlere ait olmakta ve günümüz için nostaljik anlam taşımaktadır.

şimdiki antep avradlarından bir derede çuvallarca yünü arıtmalarını, sonra da bundan çeyiz yapmalarını beklemek ne kadar imkansızsa, o zamanlar bu işten kaçmak da o kadar imkansızdı. gerçi öyle sulu dere de yok artık. eskiden kız anaları emekleriynen hem kendilerinin, hem de kızlarının bahtlarını ağartırlardı. işler, diker, yoktan var ederlerdi. bugün kız evermekle, oğlan evermek arasında bir fark yok, ikisi de paraya endeksli. üstelik oğlan tarafı el emeğiyle kotarılmış çeyizi çeyizden saymıyor, demode buluyor, marka olsun diyor, gaz tüyü yorgan da alınsın diyor.

neyse, gelin adayının ailesi çuval çuval yün almak zorundadır. fakat yün demek koyun demek olduğundan kokar ve pistir. suyu bol, taşlık, hafif eğimli bir dere bulunur. yakın akraba, arkadaş, komşu önceden belirlenen bir günde bu dereye giderler. bütün gün bu yünler yıkanır, yıkanır, yıkanır. ta ki yünler pırıl pırıl olana dek. su bol ve hafif eğim olduğundan pis sular akar gider. aynı zamanda piknik yapmak için iyi bir fırsattır ve yemekler yenilir, oyunlar oynanır, muhabbet boldur. zaman zaman mevkiyi iyi bilen romanlar davul, zurna, gırnata ile eşlik ederler. çocuklar için eğlencelidir, çünkü doğal bir aquaparkta, kah tarzan kah jane misali, çok meşgul ve yorgun büyüklerin ilgisinden uzak, gün boyu eğlence demektir.

pıçaa yimek

kelime anlamı öldürülmek üzere kesilmek, kurban edilmek anlamlarına gelir. bu deyimden bir hayvanın boğazının kesilerek öldürülmesini anlarız. antepli, ironik espri anlayışının sonucu olarak evlenmek, aşık olmak, nişanlanmak, kazık olduğu bilinen bir yerden alış veriş yapmak gibi sonuçları bilinen ve fakat bile bile girilen durumlar için bu deyimi kullanır ve söylerken de pis pis güler.

eşkiliufaksözlük

kurucusunun deyimiyle "gaziantep'in taklit üretim yeteneğine orijinal bir gönderme yapan" site. fakat, "sadece" antep şivesinin ve kültürünün korunmasını, aktarılmasını amaçladığı için bir anlamda orijinal bir klon. evet hem klon, hem orijinal. böyle enteresan, böyle şahane, böyle fevkalade bir oluşum.

amaç çok spesifik olduğundan, "anteplicenin yaşatılması, bilinenlerin paylaşılması, antep kültürüne katkı" amaçlandığından; forumsu, çetimsi, ayar alma-verme, laf atma-tutma, sözlüğe katkısı olur mu diye düşünülmeden boş yazma, dostlar bahçada görsün diye yazma, tekrardan kaçınmama gibi lüzumsuz, yuha davranışlara girmek sözlüğün kalitesini düşürecektir.

halfeler amaca uygun hareket edecek kalitede insanlar olduğuna göre, çok detaylı ve çeşitli kurallara, sıkı denetime gerek kalmayacak, moderasyonun kıymetli mesaisi entry ayıklama/yazar eğitme gibi işler için harcanmayacak, entryler silinmeyecek, halfeler küsmeyecek, okuyanlar keyif alacak ve faydalanacak, sitenin ünü günden güne yayılacaktır. gördüğü ilgiden sarhoş olan moderasyon kıymetli mesaisini, sözlüğü hızlandırmak, pratikleştirmek, yeni fasiliteler eklemek, daha şık temalar üretmek için harcayacaktır.

hal böyleyken, halfeler amaca uygun hareket etmez, kurallara uymazlarsa, şeertliğe geri gönderileceklerini, entrylerinin silineceğini ve bunun kişisel olmayıp, sadece ve sadece sözlüğün iyiliği için olacağını bilmeliler ve ona göre yazmalılar.

minimum moderasyon müdahalesi, sıfır hata-entry, sıfır hata-başlık ile kendi kendini yöneten, akıllı bir sözlük olursa bu site, herkes kazanır, başta da antep kazanır. olmazsa da olur ama olursa iyi olur, gurur duyarız. *
(bkz: ddss)

antepli olduğuna şükretmek için 99 neden

sunnet dugunu gibi bir aktivitenin tercih edilmemesi. sünnetin yeni doğana aşı yaptırmakla eşdeğer tutulması.

anteplinin yemek ısrarı

- dog karnına dohuz topak yinir, yi hele de yi
- gençsin yaharsın
- zebze bu, yaharsın, rahatsız etmez (sebzeli yemekler yağlı koyun etinden yapılır, içine 1kg fasulye, kabak, patlıcan vs. girmesi hafifletmez, yanında da sadeyağlı pilav vardır muhakkak. haşlanmış sebzenin üstüne zeytinyağı gezdirilmiş, limon sıkılmış gibi bir ege olayı akla gelmesin.)
- hele buyrun, mabalı boynuza
* yeyn gözel olmuş, elize sağlık, amma yeter, heç yer galmadı
- amma şundan yimedin sen, aaa beyinnen paylaş o zaman
* yiycin mi herif, yiğciysen paylaşak (yer kalmamış?)

anteplinin dugun aktiviteleri

mehmet yakar - halebi anteplim mp3'ü eşliğinde oynamak.

oynayan kadar oturanın ve izleyenin olması. şunu belirtmek lazım haksızlık etmemek için bu durum bütün coğrafyalar için geçerlidir, antebe özgü olan ise oturanların diyaloglarıdır:
- bu gızı nerden bulmuşlar kele miskilim oğlana

- bu gız bu oğlana verilir mi, yazzık etmişler

- gaynanalar dööşük kimi geliy baa, bahsana suratlara, ayın bayın

- güccük görüm bekar heral?
- hee, yeri düşerse vericilermiş.
- zere! pistten enmey, artı bulur

- şo siyahlı da gözel oyney
- o kimmiş bilmeym
- gelinin arhadaşı zaar, antepliye benzemey
- artı antepli de değşti heç eyle deme

- dahıcın mı bişey?
- urup getirdim, sen?
- bende yükü yok, dakmeycım
- altın da yeyn bahalandı
...

gelin-damat masaları dolaşırken varsa bir görümce yoksa bir yeğen takılan takıları kayda geçirir, takıyı takanı tanımıyorsa sorar. takı takacak kişi biraz obsesifse (biraz mı, baya) takıyı hem gösterir, hem cinsini söyler, hem kendini tanıtır, hem de kaydı kontrol eder, sonra takar.

sunnet dugunu

anteplilerin tercih etmediği bir kutlama şeklidir. yetersiz olan araştırmalar türkiye'de sadece anteplilerin yapmadığı bir düğün olduğunu göstermektedir. antep'de yapıldığı görülebilir ama dışarılılar tarafından.

türkiye'nin her yerinde, antebin ilçelerinde bile yapılan bu kutlamaların sadece antebin merkezinde yapılmaması yahudilerle olan yakın ilişkilere bağlanabilir. yahudiler de aynen bizde olduğu gibi aklı ermeden, genellikle 40. güne kadar, sessiz sedasız bu işi hallediyorlarmış. sünnet olması için çocuğun kazık kadar olmasını beklemek, kastrasyon endişesi (hadım olma korkusu) yaşamasını garantiye almak demek oluyor bir yerde. davetiye bastırıp, göbek atmak, erkekliğe adım attığı gazıyla kandırmak, çocuğu hayatında görmediği ilgi ve hediyeye boğmak ise ayrıca başka arızaları yaratır. erkeklik uzvunu fazla önemseyebilir, herkesin önemsemesini bekleyebilir dolayısıyla hayal kırıklığına uğrar.

antep sünnet konusunda abartmadan, olması gerektiği gibi davranır ve bir kez daha takdiri hak eder.

(bkz: sünnetlemek) (bkz: sünnetçi ejder)

antepte delikanlılık alametleri

- içkili restoranlar, bar ve pavyonlardaki bütün şef garsonlar tarafından tanınmak, isimle hitap edilmek ve özel ilgi görmek.
(bu öyle kolay olmaz, sık giden, hesapları ödeyen ve bol bahşiş veren olmak lazım.)

antep onermeleri

her baklavacının yanında bir eczane bulunur. her eczanenin yanında bir baklavacı bulunmayabilir.

antepde kıyamet alametleri

- gelinçi yerine nikah öncesi kokteyl.
- yatak biçme , cüdele köpütme, yün yuma , ev dizme ritüellerinin yerini; ikiz yatak, kaz tüyü yorgan gibi ev tekstil ürünlerinin ve dekaratör tutma eyleminin alması.
- somon balığı satışlarının artması.
  • /
  • 16
Henüz hiç başlık açmamış.
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 317

antep avradı

kitap okumaz (bir ara beyaz dizi modası varken okuyanlarına rastlanırdı), kelebek ve günaydını gazata sanar, posta gazatasını buldumu okumadan bırakmaz.

herifinden şikayet eder, gaynanasından şikayet eder, gelinlerinden şikayet eder, damadından şikayet eder, uşak devşekden şikayet eder.

biraz histeriktir, ilgi çekmek için hastalık(lar) uydurur. acil servis personeli hastalık numarası yapan antep avradlarını yürüyüşlerinden tanır. bir diazem verilip psikiyatriye gönderilirler ve antep avradı artık "sinir" adını verdiği ve "bende sinir var" olarak ifade ettiği bir hastalık sahibidir.

antep avradı antep erkeği yüzünden mi böyledir, yoksa antep erkeği mi antep avradı yüzünden böyledir bilinmez. bir yumurta -tavuk döngüsüdür bu.

özeleştiri neyin bilmez. nerede hata yaptım demez. kerttirme laflar eder. hiç başına gelmeyecek gibi kınar, kınar, kınar. başına geldiğinde "neen beyle oldu" demez. el- gün için yaşar. el ve gün çocuğunun ve eşinin ruh sağlığından bile daha önceliklidir.

dünyaya objektif bakamaz. seda sayan, esra ceyhan'ın hedef kitlesidir. modayı takip eder ama tektipleşmek için. herkesin evinde boncuklu perdeler, aynı mobilyalar, aynı sedefli duvar boyası, aynı gümüş gondol olmasında, yaşlısının sırtında aynı mısırlı, gencinde aynı payetli-pullu buluz olmasında sakınca yoktur, yeterki geri kalmasındır, aynı olmakta sakınca yoktur. farklı olmak sürüden ayrılmak demektir, kınanmak demektir.

antep erkeği için romantik değildir denilir ama aslında antep avradı romantik değildir. son derece gerçekci ve analitik düşünür, öyle de yaşar.

hep "dediydi, demişti" der, "ben okudum, gözlemledim, araştırdım ve fikrim budur" demez, diyemez. yoksa "bu avrada nolmuuuuş?" derler. aptal mıdır, zekası mı kıttır? asla, ondaki akıl yeddi mahalleye yeter. miras paylaşımlarında ve alışverişte 4 işleme, geometriye ne kadar hakim oldukları görülür. ama zekasını gizleme gereği duyar, sivrilmek işine gelmez, perde arkasını tercih eder.

yıllar geçer antep avradı da, erkeği de değişir ama hiç tekamül etmezler. anlatmak ve göstermek için yaşar, dururlar.

bu entry, genç-yaşlı her yaştan antep avradlarını kapsayan bir genellemedir. genellemelerin istisnaları da içinde barındıracağı akılda tutulmalıdır. fedakar anneler, çilekeş avradlar, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenler, çalsa çığırsa aşık deli oldu çekse otursa belasını buldu derler modunda hep kontrpiyede yaşayanlar içinse ayrı bir entry yazılacaktır. bu entryde biraz tuzu kuru olan avradlar karikatürize edilmiştir.

eşkiliufaksözlük ile ilgili istekler

yazılanı tekrar yazmayı önlemek amacıyla ve sayısız derde deva olması sebebiyle "başlık içinde ara" butonu olsun.
okuması kolay, gözü yormayan temalar olsun ki daha çok okuyup, daha çok yazabilelim (sıkılmadan).

anlamayanlar için örnek:

(bkz: adres tariflerinde vazgecilmez yerler )

"daha önce yazılmış olanı yazmamak gerekir" ilkesinden hareketle önerilen bir fonksiyondur. yukarıdaki başlık içinde "emek sağlık ocağı" daha önce yazılmış mı diye bir soru akla gelirse ki her sözlük yazarının aklına gelmelidir ve bütün entryleri okumakla da uğraşılmak istenilmiyorsa "emek" kelimesi aratılır. daha önce yazılmışsa ilgili entriler gelir, yazılmamışsa hiç bir şey gelmez ve ilk yazan siz olursunuz.

nakıp ali sineması

adına yakışan bir açılışla kapılarını yeniden açtı. açılışta derviş zaim'in son filmi nokta'nın galasının yanısıra, serseri aşıklar ve düğün filmlerinin özel gösterimi vardı. en güzeli de nakıp ali'nin sinema serüveninin anlatıldığı belgeseldi. atilla dorsay geceyi "istanbul dışında yaşadığım en sinemasal gece" olarak tanımladı ama ülkü tamer'in eksikliğine de dikkat çekmeyi unutmadı. evet nakip ali'yi yeniden gündeme taşıyan ve hikayesini kaleme alan ülkü tamer idi ama unutulmuştu. hüsnü özyeğin'in "ben 6 yaşımdan beri sinemaya gidiyorum" sözleri en azından beni gülümsetti. bu esnada duyduğum bir yorum:

- la yorum garadenizli mi ney burna baksana
(bkz: anteplinin espri anlayışı)

şevval şam fonda eski türk filmleri eşlik ederken yeşilçam şarkıları söyledi ve geceye çok yakıştı. projede emeği geçen fiba yk üyesi ve bir gaziantepli olan murat kazaz'ın mikrofonu çalışmayınca salondan "nakip ali'yi geçti", nakip aliiiiii sesleri yükseldi ve bir küçük aksaklık spontane bir espriye dönüştü. bergüzar korel sunucu olarak bu işlerin insanıymış, çok iyiydi.

belgeselde en çok güldüren hac filminin hikayesi oldu. derme çatma bir hac filmi eline geçmiş ve filmi tanıtmak için önce müftüyü ve şehrin imamlarını bağevinde toplayıp mükemmel bir şekilde ağırlamış. muhtemelen imamlar vaazlarında bu filmden bahsedince halk film gelmeden filmi sormaya başlamış. bu filme 3 kere giden yarı hacı, 7 kere giden tam hacı olacak diye de bir söylenti yayılmış. film gösterime girdikten sonra insanlar akın akın, ibriklerle, seccadelerle filme gelmeye başlamış, 100 gün izlenmiş ve en uzun süre gösterilen film olmuş. okur yazarlık oranını artırmak için kurs belgesini getirene sinema beleş kampanyası var bir de. muhtemelen atilla dorsay'ın katkısı ile bu belgesel televizyonlarda gösterilecek. sinemaseverlere izlemelerini tavsiye ederim. oğlu doğan nakipoğlu, onat kutlar'ın bir sözünü hatırlattı ve "sinema bir şenliktir" dedi. nakip ali bu şenliği taşraya getiren cesur insan olarak artık ölümsüz.

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/25/yaz1602-10-134.html

abdulkadir konukoğlu

yıl 2004 çin'den korkmayın, arge'ye önem verin diyor:
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/25/eko105.html

2008 şubat'ta "türkiye'nin çin'i güneydoğu olsun" derken, bölgesel asgari ücret tarifesini öneriyor:
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/8241781.asp?gid=196&sz=92220

ağustos 2008'de rekabete dayanamayarak fabrikasını kapattığını açıklıyor:
http://www.patronlardunyasi.com/news_detail.php?id=48678

haftada 50 ytl'ye çalışmaya hazır aç insanların olması tabiki onun sorunu değil, işsizlik sorununu maliyetleri düşürmek için bir fırsat olarak görebilir. holding patronu kadrosu, seçimle iş başına gelen ve ülkenin makro sorunlarına çözüm yaratması beklenen bir kadro değildir. holding patronu karını maksimize etmek, maliyetleri minimize etmek, rekabet etmek, var olmak ister. bunun için bölgesel asgari ücret tarifesi de ister, enerji maliyetinin yarısını devlet versin yarısını ben vereyim de der, mümkünse vergi ödemeyeyim ya da geç ödeyeyim de diyebilir. sorun, makro sorunlara mikro gözlüklerle bakan siyasi kadrolarda...

fakat patron şunu önerse daha bir hoşumuza giderdi: işçinin cebine giren azalmasın, devlet güneydoğuda asgari ücretliden daha az vergi alsın, benim personel giderlerim azalsın, daha fazla yatırım yapayım, daha çok işçi çalıştırayım.

ama "yaşam maliyeti güneydoğuda daha düşük, asgari ücret de düşük olsun" derse patron, biz buna kölelik düzeni diyoruz kendi aramızda.

teşviği işverene devletin vermesi lazım, işçinin değil.

antep avradlarinin gumus tutkusu

önce sevgisi diyecekken tutkunun daha doğru olduğuna karar verdim. gümüş; yıllara meydan okuyan, modası hiç geçmeyen, önceliğini hiç yitirmeyen, baş köşeleri, yemek masasını, sehpaları, duvarları, büfeyi, konsolu, nakışları, her yeri işgal eden, ne kadar çok da olsa antep avradının asla doyamadığı büyülü bir madendir.

evi gümüş dolu bir kadının, sanat galerisinde çalışan kızından öğrendiği resim fiyatları üstüne eşsiz yorumu:

- kele o resimler nağder bahalıymış. ben resim alacağma gümüş alırım, ortaya goyarım, geder gelir baharım...
(yaşanmıştır)

antep avradı

kitap okumaz (bir ara beyaz dizi modası varken okuyanlarına rastlanırdı), kelebek ve günaydını gazata sanar, posta gazatasını buldumu okumadan bırakmaz.

herifinden şikayet eder, gaynanasından şikayet eder, gelinlerinden şikayet eder, damadından şikayet eder, uşak devşekden şikayet eder.

biraz histeriktir, ilgi çekmek için hastalık(lar) uydurur. acil servis personeli hastalık numarası yapan antep avradlarını yürüyüşlerinden tanır. bir diazem verilip psikiyatriye gönderilirler ve antep avradı artık "sinir" adını verdiği ve "bende sinir var" olarak ifade ettiği bir hastalık sahibidir.

antep avradı antep erkeği yüzünden mi böyledir, yoksa antep erkeği mi antep avradı yüzünden böyledir bilinmez. bir yumurta -tavuk döngüsüdür bu.

özeleştiri neyin bilmez. nerede hata yaptım demez. kerttirme laflar eder. hiç başına gelmeyecek gibi kınar, kınar, kınar. başına geldiğinde "neen beyle oldu" demez. el- gün için yaşar. el ve gün çocuğunun ve eşinin ruh sağlığından bile daha önceliklidir.

dünyaya objektif bakamaz. seda sayan, esra ceyhan'ın hedef kitlesidir. modayı takip eder ama tektipleşmek için. herkesin evinde boncuklu perdeler, aynı mobilyalar, aynı sedefli duvar boyası, aynı gümüş gondol olmasında, yaşlısının sırtında aynı mısırlı, gencinde aynı payetli-pullu buluz olmasında sakınca yoktur, yeterki geri kalmasındır, aynı olmakta sakınca yoktur. farklı olmak sürüden ayrılmak demektir, kınanmak demektir.

antep erkeği için romantik değildir denilir ama aslında antep avradı romantik değildir. son derece gerçekci ve analitik düşünür, öyle de yaşar.

hep "dediydi, demişti" der, "ben okudum, gözlemledim, araştırdım ve fikrim budur" demez, diyemez. yoksa "bu avrada nolmuuuuş?" derler. aptal mıdır, zekası mı kıttır? asla, ondaki akıl yeddi mahalleye yeter. miras paylaşımlarında ve alışverişte 4 işleme, geometriye ne kadar hakim oldukları görülür. ama zekasını gizleme gereği duyar, sivrilmek işine gelmez, perde arkasını tercih eder.

yıllar geçer antep avradı da, erkeği de değişir ama hiç tekamül etmezler. anlatmak ve göstermek için yaşar, dururlar.

bu entry, genç-yaşlı her yaştan antep avradlarını kapsayan bir genellemedir. genellemelerin istisnaları da içinde barındıracağı akılda tutulmalıdır. fedakar anneler, çilekeş avradlar, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenler, çalsa çığırsa aşık deli oldu çekse otursa belasını buldu derler modunda hep kontrpiyede yaşayanlar içinse ayrı bir entry yazılacaktır. bu entryde biraz tuzu kuru olan avradlar karikatürize edilmiştir.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.
izmir escort gaziantep escort kayseri escort maltepe escort denizli escort bursa escort gaziantep escort mecidiyeköy escort beylikdüzü escort marmaris escort beylikdüzü escort esenyurt escort beşiktaş escort bodrum escort sakarya escort