yıllardan beri istanbulda yaşayıp antebe gelen biri olarak antep trafiği ile ilgili bazı saptamalarım var. bunu maddeler olarak yazmak gerekirse
1- antepteki trafik ışıklarının kendi içindeki senkronizasyonu kesinlikle bozuk ayrıca gereksiz bir biçimde her yerde trafik ışığı var. hiç bir proje olmaksızın acı burayada bir ışık koyak prensibiyle ışıklar konulmuş
2- araba fiyatlarının düşmesi ve kredilerin kolaylıkla alınabilir olması araba sayısını arttırmış bu da trafiği felç ediyor
3- gözlemlediğim kadarıyla antepte erkek sürücüden çok bayan sürücü var. bu sebebten trafiğin hızı nispeten azalıyor. yeşil ışık yandıktan 3 sn sonra harekete geçen bayan sürücü zaten 10 sn olan geçiş süresini daha da kısaltıyor. bu da arkadaki sürücülerin cinnet geçirmesine sebep oluyor.
4- trafiğin temel kurallarından biri olan 'en sağdan en sola aniden geçilmez ' , 'arkadaşını yolda gördüğünde aniden frene basılmaz' gibi kurallar burda uygulanmıyor.
5- trafik ışıklarında 3 araba sığacak yere 2 araba duruyor böylece kuyruk uzuyor.
6- kalealtı ve suburcu trafiği berbat durumda, tilmen otelinin önündeki battı çıktı diye tabir edilen alt geçitin herhangi bir fonksiyonu olmadığı gibi trafiği daraltıyor.suburcunun ve kalealtının trafiğe kapanması gerekiyor, kültür yolu diye adlandırılan bölgede araç park yeri yok. turist otobüslerinin park edecekleri bir alan da bulunmamakta. bu otobüsler naip hamamının önüne park ediyor. ne hikmetse naip hamamının yanındaki açık parka da araba park ettirilmiyor. naip hamamının bu park yerini belediyeden satın alıp almadığını çok merak ediyorum açıkçası
7- tramway yapılırken ' kardeşim burda bir araç trafiği de olacak diye düşünülmemiş herhalde . çünkü gerek sinyalizasyon gerekse kavşaklar ve dönüşler buna göre tasarlanmamış.
inşallah bu saptamalarımız yönetimden birilerinin kulağına gider
antepte mezarlık kavramı çok ciddi ele alınacak bir konudur. antepte cenaze evi denen hadise çok önemlidir. düğüne gelmemek çok mühim olmasa da cenazeye gelmemek çok ayıp karşılanır.herkes kimin cenazeye gelip gelmediğini adeta beynine not alır. nitekim mezarlıklarda bunun bir tezahürüdür. ne zaman mezarlığın önünden geçilse çok komik bir diyalog yada çok samimi bir ortam olsa bile o hava kaybolur. birden insanlar ciddileşir. eskiyi yad ederler. genelde 'her canlı ölümü tadacaktır' ayetine vurgu yapılır. aslında hayatın boş olduğu rızkın zaten belli olduğu geleceği çok kafaya takmamak gerektiği bahsedilir. hesap gününde ne olacak muhabbetleri yapılır. çok günahkar olduğumuzdan ve artık hayatımıza bir çeki düzen vermemiz gerektiğinden felan bahsedilir. bu uhrevi hoş muhabbet devam ederken real kavşağına gelinir ve birden konu antep kerhanesinden açılır, gerçek pis dünyaya dönülmüş olur.
benim ilkokul öğretmenim. ben ilk okuldayken kendisinin öğretmenlikte 26. senesi olduğunu söylüyordu. halen öğretmenlik yaptığını duydum geçenlerde.
allah razı olsun kendisinden bize çok şey öğretti. emeğini yadsıyamam. ama sınıfta yaramazlık yapanlara yuh çektirmesini unutamam. 8 yaşındaki çocuğa diğer tüm çocuklar yuhhhh diye bağırıyorlardı. nazi almanyasındaki psikolojik sorgu tekniğini anımsatan bu 'ceza'yı hiç unutamam.
antep avradı türkiyede eşi benzeri bulunmamış kadın tipidir. genelde hertürlü yemeği en ünlü ustalara taş çıkartacak şekilde yaparlar, kocalarına karşı hürmetkardırlar, oturup kalkmayı bilirler, ağır başlıdırlar. ama bu söylediğim kadın tipi malesef 1980 ve önce doğumlu olanlar için geçerlidir. ışin gerçeği zamane antep avratları eskilerini mumla aratıyor. genelde şehir dışında öğrenim gören kızlarımız özünü unutuyor, gördüğü modern (!) yaşam tarzını antepte göremeyince asabileşiyor. yemek yapmadan anlamıyor. benim de elim ekmek tutuyor diyor ve herifini zıvanadan çıkartıyor, evlendikten sonra kendini salıyor, şişmanlıyor. kendisine yol soran adamın kendisine asıldığını zannedip havalara giriyor. (bkz: hem kel hem fodul). yine de antep erkeğinin, antep harbinde kahramanca savaşan ninelerin hatrına antep avratlarına bilinç altında oluşan saygı ve sevgileri halen sürüyor.
geçen günlerde gittiğim üniversitenin karşısındaki pizzacı. fiyatları ve kalitesine bakıldığı zaman antep için çok güzel bir mekan olduğunu söyleyebilirim. ıtalyan pizzası istanbuldaki italyan lokantalarından eksik kalır bir yanı yok cidden.
her antepli kız alırken ailesinin sözüne çok önem verir. ama görülen odur ki artık avrad dediğin kışın yorgan gibi olucu üstüne çekicin yazın döşek diye üzerine yatıcın anlaşıyı ortadan kalkmaya başlamışdır. artık nerdeyse tüm antep uşakları memleketlerinin dışına çıkmakta ve diğer illerdeki güzellikleri görmeye başlamıştır. hal böyleyken artık antep uşaklarının şişman kendine bakmayan hanımlara ilgisi kalmamaktadır. bu sebebten artık gördüğümüz kadarıyla antepli kızlarımızda kendilerine bakmaya başlamışlardır.
antepliler genelde k'yı g gibi söylediği için bütün g ile başlıyan sözlerin aslında k ile başladığını sanırlar ve kibarlaşayım derken inanılmaz durumlar yaşanır.
dolmuşta yaşanan bir hadise
dolmuş çetinkaya'nın önünde durur,
x: sikortaya gider mi ??
dolmuşcu: (2 sn lik bir beyin travması) yok abla oraya gitmez !!
antepte mühendis olmak zor iştir. her işten anlayan antep halkı tabiki her türlü işi o işin mühendisinden daha iyi bilir. bu yüzden mühendislerle zaman zaman antep halkı arasında anlaşmazlıklar doğar. okulunu bitirip nadide memleketine gelen genç mühendis başlarda çok idealist ve azimlidir. ben antepi kalkındıracağım, eşi bulunmayan eserler yapacağım gibi saçma düşüncelere sahiptir. ancak ve ancak gerçekleri görmesi uzun sürmez. ınşaat sahasına adımını basan genç inşaat mühendisi veya fabrikaya adımını atan makina mühendisi ve buna benzer mühendis tipleri ordaki çavuş, usta ,amele ve buna benzer abilerimiz tarafından fena halde aşağılanırlar. şantiyeye adımını atan mühendis ile oradaki çavuş arasındaki müthiş rekabet türkiyenin hiç bir yerinde yoktur. ınşaat çavuşu (işçilerin başında duran 50 yaşlarındaki adam) mühendisi test eder. 'söylee bağaalım bu demir kaç kilo taşır' şeklindeki inanılmaz soru karşısında şok olan mühendis öğrendiği mukavemet, betonarme,yapı statiği bilgilerini hatırlamaya çalışır. amma velakin böyle saçma bir sorunun cevabını verebilecek tecrübesi olmadığında kem küm eder ve işe 1-0 yenik başlar. arma bu durum hep böyle sürmez. mühendislikte kazandığı pratik düşünme kabiliyetini çavuşu harcamak için kullanacağı günler çok çabuk gelir. ve çavuşun 30 yılda sahip olduğu tüm bilgiye 3 ayda ulaşır. ama artık o mühendislik vasfını kaybetmiştir. çünkü daha çok buraya ne kadar beton gider, ağaam bu bize kaça patlar gibi sorular mühendisi de mühendislikten çıkarıp esnaf-çavuş-mühendis haline getirir. yani sonuç olarak antepte mühendislik yapmak her babayiğidin harcı değildir. zor zanaattır.
her işten anlayan bir adam varsa o adam kesin anteplidir. örnek olarak bir uzay üssü inşaatını gören bir antepli direk şu tepkiyi verebilir.
- yoğruum nası adamsığız siz o füze ranpası ora konurmu heç onu balkon tarafına alıcın, yavv heç de bi şey bilmiyler bu işi nası bitirici bunlar bilmiyim
genelde batı illerinde amaç buluşmak, yemek ise araçtır. ama antepte amaç yemek yemek, hazır yemek yerken de bu anı sevdiklerinle beraber geçirmektir. yemek bir tören havasında geçer. etler bir gün öncesinden terbiyelenir, dolma felan yapılacaksa önceden ayarlanır, yufka varsa ıslanır,
mangal, şiş, kömür tedarik edilir. ış bölümü yapılır ve tören başlar. mangalın başına davet sahibi geçer. yanında da çoluk çocuk varsa damat, yiğen hepsi mangalın başında dururlar. bu esnada mangalın başındaki abi etraftaki gençlere hayat dersleri verir. aman garılardan uzak durun, musrif olman, okulunuzu bitirin, siyasete bulaşman gibi enterasan öğütlerde bulunur. yavaş yavaş mangalın da verdiği hararetle gençler mangalın başından uzaklaşmak isteseler de mangal reisi onları bırakmaz. - hele ağam nere gidiyseğiz, hele yellen biraz bakim magalı, mahmet elim koptu hele, diyerek mangalın başındaki otoritesini korumaya çalışır. etleri ateşe koyduktan sonra gergin dakikalar başlar, kıymaya sıra gelince en zorlu an gelmiş demektir. kıymanın ateşe düşme ihtimali mangal reisini fena halde gerer. eğer kıyma ateşe düşerse önce ateşten kurtamaya çalışır baktı olmuyor yanındakilere alçak sesle - bak yoğrum gıyma böyle saplanmaz öğrenin siz yapman böyle şeyler diye çaktırmadan eti saplayana laf sokar. neyse kebaplar masaya konur. sofrada 10 kişi varsa ayıp olmasın diye ev sahibi 30 kişilik et hazırlamıştır. o 10 kişi de ayıp olmasın diye 30 kişilik eti yer. böylece masadan klasik yorumlar gelir. -yoğrum mahmeet biraz fazla gaçırdık zaar şeklinde yorumlar yapılır sonra 2 tepsi baklava ve meyve yenir. üzerine çay içilir. milletin yavaş yavaş uykusu gelmiştir. çünkü vucut kişinin daha ne kadar yiyeceğini kestiremediği için kendini koruma moduna alır ve kişinin uykusunu getirir aksi taktirde protein zehirlenmesi, bağırsak enfeksiyonları olasıdır. ve sonunda davetli olan misafir - ağam haftaya da biz sizi çağırıyık der ve bu döngü sonsuza dek sürer.
a: yoğrum möhendis bey bu dükkan gatındakı direkler (kolonlar) yer kaplıy, dezgah girmiy bunları acı kaldırak navar acı ..
b: dayı binayı taşıyor onlar, onları kaldırısak bina çökebilir.
a: la yoğrum öleceğemiz varsa ölürük ona biz karışamayık
b: ama önce tedbir almak gere ...
a: la geet herifff sen bunu kaldırıcın mı kaldırmıyıcın mı onu söyle , ona göre tezgah yaptırıcık
b: tezgahı ufak yaptır dayı (!!!)
a: pekey ona da pekey ...