maammara
malzemeler
4 su bardağı çekilmiş ceviz ıçi
1 dilim bayat ekmek ıçi
1/2 demet maydanoz
2 diş sarımsak
2 dal taze soğan
2 çorba kaşığı tahin
1 kahve fincanı zeytinyağı
1/2 limon suyu
karabiber, kırmızı tozbiber, tuz
yemeğin tarifi
1 taze soğan ve maydanozu ince ince kıyın.
sarımsağı ezin. ceviz içi, ıslatılmış bayat ekmek, maydanoz, taze soğan ve sarımsağı karıştırın.
zeytinyağı, tahin, limon su u, tuz, karabiber ve kırmızı toz biber ilave edip çatalla iyice ezin.
cin mallarini boykot ediyorum kampanyasi
neyini boyhot ediciniz yorum 60 yıldır bizim aklımız başımızda deel miydi?!
2000 yılında biz bu heriflere madalya bile verdik el de mi? alın aha bu da habarı:
çin devlet başkanı jiang zemin devlet nişanı ile taltif edildi. doğu türkistan'da müslümanlara yapılan soykırım ve asimilasyon politikasına adeta "bravo iyi yaptın" denildi. günümüzde müslüman annelerin karınları deşilerek çocuklarının öldürüldüğü, aktif kişilerin kurşuna dizildiği, keyfi tutuklama ve yargısız infazların olduğu çin yönetiminin baskıcı yapısını anlamak için çin idaresinin serüveni konusunda bir gezinti yapmak daha anlamlı olacaktır.
çin halk cumhuriyetinin 1 ekim 1949'da kuruluşundan beri başbakan olan chou enlai ölünce yerine komünist partideki radikaller grubu içinde yer alan mao tse-tung geçti. onun 9 eylül 1976'da ölümünün ardından teng hsiao-ping (deng şaoping)de merkez komitesi, politbüro ve politbüro yürütme komitesi üyeliklerine tayin edildi,
deng yönetimindeki çin 1978'den itibaren ekonomik reformlara başladı. tarım alanında köylüye toprak kiralamayı ve tarımda aile işletmeciliğini ve tarımsal ürünlerin serbest satışını öngörürken, endüstride de yabancı bankalardan kredi almaya, yabancı sermaye ile ortak yatırım yapmaya ve ücretleri işletmenin kar ve zararına göre tespit etmeye imkan vermekteydi.1 çin günümüzde % 10.5 kalkınma hızına sahiptir. ancak bir milyar iki yüz milyon ınsanın bir milyarının aç olduğunu ve ekmek çalanların idam edildiğini hesaba katarsak bu gelişmenin suni olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
ekonomik tedbirlerden sonra çin halkının sosyal hayatı da değişmeye başladı. şehirlerde kadınlar artık, tek tip elbiseden çıkıp renkli ve çeşitli elbiseler giymeye, saçlarını yaptırmaya, erkekler de batı usulü giyinmeye başladılar ve hatta "rock" müziğine bile izin verildi. mağazalar gerek çin malı, gerek ıthal malı buzdolapları, fotoğraf makinaları, televizyonlarla doluyor ve duvarlarda tüketim mallarının reklamı yapılıyordu.
deng döneminde öğrenciler tiananmen meydanında toplanarak basına hürriyet, öğrenci burslarının artırılması ve rüşvetle mücadele edilmesi talebiyle yönetimi protesto ettiler. deng'in tepkisi sert oldu. 25 nisan 1989'daki bir konuşmasında şunları söyledi. "bu karışıklığı durdurmak ve buna engel olmak için güçlü tedbirler ve keskin tutum almalıyız. öğrencilerden korkmayınız, çünkü milyonlarca askerimiz var." devam eden gösterilen bastırmak için tiananmen meydanındaki öğrencilerin üzerine yürüyen ordu. pekin sokaklarını işgal etmeye başlayınca sivillerden birkaç yüz kişiyi öldürmüş, 10 bin civarında kişi tutuklanmış ve 27 kişiye idam cezası verilmiştir.
halkına karşı zorbalık yapan yönetim, zulmünü doğu türkistan(sincan)'daki müslümanlara da yöneltmektedir bölgeyi çin komünist partisi'nin doğu türkistan komitesi idare etmektedir. 0 kadar ki köy memurları, fabrika, maden ocağı ve işletmeler için istihdam edilecek bütün işçi, memur ve etnik personelin sayısı ve nitelikleri, bağlı organlar tarafından tayin edilir.2
rejim o kadar baskıcıdır ki cami idare heyeti bile komünist parti teşkilatına bağlı milli bileşik cephe bürosu tarafından oluşturulur. şehirlerdeki tuvaletler de çevre koruma ıdaresi tarafından yönetilir.
doğu türkistan'ı çin orduları 1949 yılında işgal ettiklerinde halkın %8'i azınlıktı. ancak uygulanan göçmen siyasetiyle çinlilerin nüfusu %90'ı aştı. bunun sonucunda da devlet dairelerinde, yerel yönetimlerde ve ticari-sanayi kuruluşlarda, atölye ve fabrikalarda çalışanların %95'i çinlilerden oluşmaktadır
çin yönetimi nüfus konusunda da baskı uygulamakta ve doğuma sınır getirmektedir. uymayanlar kollektif kürtaj operasyonuna tabi tutulmakta ve hatta hamile kadınların çocukları zorla katledilmektedir. şincang gazetesinin 12 eylül 1992 tarihli yayınına göre hükümet hoten vilayetine bağlı karakaş ilçesine doğum yasağı kanunu tam olarak uygulansın diye 432 çinli memur yollamıştır.
çin devleti göçmen ve doğum konularında uyguladığı siyasette şunları amaçlamaktadır;
a- müslüman halkı iktisadi açıdan zayıflatarak çinli vatandaşların tahakküm gücünü artırmak. bu amaçla hammadde kaynağı olarak görülen bölgelerin ekonomik kaynaklan talan edilmektedir.
b- sosyal yönden yerli müslüman nüfusun sayısal üstünlüğünü tersine çevirmek.
c- siyasi yönden doğu türkistan'ı tamamen ele geçirmek için uygun zemin oluşturmak.
peki çin niçin doğu türkistan üzerinde bu kadar durmaktadır?
bölgede 160 milyar ton petrol, 600 milyar ton kömür ve 12 trilyon uranyum rezervi olduğu biliniyor. bu zenginliklere sahip bölgenin ıpek yolu üzerinde bulunuyor oluşu da ayrı bir cazibe nedeni olmaktadır.3 ayrıca çin, bölgeyi nükleer denemeler için kullanıyor. bu uygulama nedeniyle şu ana kadar 250 bin kişi ölmüş ve denemeler on binlerce çocuğun sakat doğmasına neden olmuştur.
tc.'nin her dış olayda olduğu gibi "görmedim, duymadım, bilmiyorum" tavrı bu hadisede de devam etmiştir. son olaylar vuku bulmadan çok önceleri servet kabaklı, doğu türkistan'da devlet başkanlığı yapmış ısa yusuf alptekin'i meclis üyeleriyle tanıştırarak soruna dikkat çekmeye çalışıyor. o dönemde "aslan" bir milletvekili olayla yakından(!) ilgileniyor ve soruyor: "oradaki sosyal demokratlar ne yapıyorlar?" ısa y. alptekin de kabaklı'ya "babasını tanırdım, istemediğini duymazdı. bu duyduğunu da anlamıyor" diyerek üzüntülerini belirtmiş. günümüzde ise ilgisizlik de aşılmış devlet televizyonu trt int, zalim çin yönetimine karşı mücadele eden müslümanlara "terörist" diyerek çin televizyonlarını aratmamıştır.
hırmahış
ia: karmakarış veya darmaduman
her iki manaya da kullanılabilir diye düşünüyorum. yada bana öyle geliyor...
- bana sövdü
- sen neettin
- nedicim aazını burnunu hırmahış ettim...
- abooov heç iki dakka yalıız bırakmıya gelmeyseez anam ev hırmahış olmuş..!
anteplice arapçanın tecavüze uğramış hali midir
eğer gündeminizi kendiniz belirliyorsanız hürsünüzdür. yok eğer güdümlü bir gündem sahibiyseniz şu halde mandasınızdır. yani hayvani boyutta değil. amerikan mandası gibi demek istedim. türkün dilinde arabi ve farisi, arabın dilinde sair ikisinin ve farsçada da diğer ikisinin eserlerinden olması kötü bir hadise değildir. ama birileri ısrarla öztürkçe falan diyerek bu milleti dilsizleştirmeye çalışıyor desek hata etmiş olmayız. bu bir zenginliktir. ve yeryüzünde kültürel zenginliklerine türk milleti kadar haylaz tavır takınan başka bir kavim yoktur. bu da onun umumen 200 yıldır hassaten de 90-100 yıldır görüp geçirdiklerinden olsa gerek diye düşünüyorum. ne anlayalım bu söylenenlerden: dil insanidir. insan denen mahlukun en bariz özelliği eğitime talime müsait oluşu bu hususta müthiş bir istidadı oluşudur. şu halde etkileşim içerisinde olan her insan müsbet insandır zira insani bir melekeyi kullanmaktadır. burada yapılacak tek bir tahlil vardır acaba bu etkileşim müspet midir menfi midir?! eğer bizim son sekizden geri sayın kaç nesil dahil etmek isterseniz (her 25 yıl bir nesil faraziyesiyle bunu söylüyorum) dahil edin evet şayet batıyı adi bir şebek gibi kopya hastalığına tutulmuşsa bu menfidir. ancak bizim dilimizin diğer dillerle ki kasdım hassaten arabca ve farsçadır, etkileşimi menfi değildir. müspettir. tekamül neticesidir. az evel vurgu yaptığım körükörüne taklid ise yozluğun neticesidir. meseleyi global kültürel emperyalizmden geriye çekip antebin şahsında müşahhaslaştırırsak, antebin bin küsür yıl bunlarla diyalogta kalıp etkilenmemesi hanzoluk olurdu. zira ancak ayı diye tabir ettiğimiz tipler anasından doğduğu gibi ölürler. işte bunlar hanzodur. insanın hanzosu olduğu gibi toplumun da hanzosu olur. zira insan bir özel kişilik toplum ise bir çok özel kişilikten meydana gelmiş bir tüzel kişiliktir.
evet ne anlamamız gerektiğinin ikinci kısmı da odur ki, etkileşim müspetse makbüldür. arkadaş kendisi misallerini vermiş adamlar almış ve benimsemiş ancak benimserken de kendi değerleri çerçevesinde kendine mal etmiş. ses uyumu gibi kurallar, telaffuz da kolaylık gibi kaygılar sebebiyle...
ingilizceden dilimize girenler hiç bir platformda bu kadar yankı getirmez her ne hikmetse... veya diğer batılı dillerden. oysa azımsanmayacak bir katma var ve bu acziyet arzıyla yapılan bir şey. neymiş efendim dilimizde telefonun karşılığı yokmuş... olmayabilir. daha bundan yüz sene evvel telefonun kendisi yoktu. telefonu biri buldu da siz adını mı bulamıyorsunuz. bence bu görülmesi gerekenleri görememe hastalığından ve birilerinin de çaldığı minareye orjinal kılıf dikmesinden kaynaklanıyor. bir yandan sürekli arapça türkçe karışıyor diye zıplarken birileri diğer yandan birileri alabildiğine e karşılığı yok diye bir şeyler pompalıyor lügatimize... ışin ilginç yanı bizim bir de tdk'mız var. allah selamet versin. bu yönden ben arapları takdir ediyorum: telefon=hatif, bakın bulmuşlar. otobüs=hafile demek ki oluyormuş... arayan buluyormuş. bizimkiler de oturgaçlı götürgeç, yok belge geçer teraneleri sayıklıyorlar. sanki inadla çirkin tabiatın kabul etmeyeceği şeyleri seçiyorlar yekdiğeri kullanılsın diye...
dil önemli bir unsurdur. diline şimdiden namussuzluk kapısını açanlar, yarın da karaktersiz dillere dillerini gelin ederler. ingilizceden tek kelime bu lugatlere gireceğine ben onlardan on kelime girmesine razıyım zira biz bize benzeriz. onlar da kendilerine...
şövenizme, menfi ırk bilincine sövüp sonra nasyonal sosyalist çakma hitler endamıyla dil avcılığı yapmak yakışı kalmayan bir davranıştır.
baştaki eğitim mevzuuna dönersek insanın nevi şahsında dahi etkileşim istem dışı olarak çalışır sürekli... insan iradesi dışında dahi eğitir kendini. tüzel bir kişilik olan milletlerin de kendini bu şekilde eğittiğini idrak edememek toplumsal hadiselere yabancılık ve aklını beynini kaptırdığı aydınlık felsefesinin yan etkisi alinatik algıdan kaynaklanan ciddi bir hastalıktır. tüm bu hastalıklı bakış ve yaklaşımlarla doğruya varmak kabil değildir. kültürlerin meşru zeminde izdivacını hayvani şehvet dürtüsüyle karıştırmak ve kuru bir cinsel ilişkiyle izah etmek doğru bir tavır değildir. izdivac bir akidle maddi ve manevi bir bağlılıktır. geri kalanı ise bir zekerin tahakküm ettiği iki varlığı temsil eder. biri geçici haz duyar sonra mahzun olur. diğeri ise her dem mahzun olur. bu ancak bizim son dönemlerde yönüm kıbleye kıblem ab'ye abd'ye dememizle başlayan süreçtir.
neymiş? tecavüze uğramak ne kadar kötüyse kendisine tecavüz edeni bilmemek de o denli kötüymüş. ahmed alır tadını, mehmed de öder hesabını. tecavüz eden bi de bize babalık yapar bak senin ırzına geçiyor senin ırzında gözü var zaten bunun der... az diyeyim çoğu anlayın işte... kitap yazmayalım...
bir de bunu tecavüz gibi arapça bir kelimeyle takdim etmek dahi söz sahibinin nasıl bir garabete düçar olduğunu isbata kafidir.
başlık sahibini esefle kınıyorum, bu düşünceyi kendisiyle paylaşanlara da üzüntülerimi ifade ediyorum. ilgililerine de bu karmakarış ifadelerden dolayı özür beyan ediyorum, ama bu kadar oluyor.
usuldanak
kilis
çivi yazısı ile yazılmış bir asur betiğinde "ki-li-zi" yerleşiminden söz edilmekte, buranın da bugünkü "kilis" olduğu görüşü oldukça yaygındır.
martin hartman eski kilis yerleşiminin bugünkü kilis kent merkezinin güneydoğusunda "tarzimehan" yöresi olduğunu belirtir.
richard kıepert de esli kilis'i, bugünkü yerleşimin 3 kilometre güneybatısındaki "ılizi bahçesi (ıllizi baghtshesi) olarak gösterir.
roma ımparatorluğu kaynaklarında "ciliza sive urmagiganti" sözüyle geçen yöre, yakut'un mu'cemü'l-büldun ve halil bin şahin ez-zahırı'nin zübdetü keşfi'l-memalik adlı yapıtında azaz'a bağlı bir köy olarak belirtilmiştir.
1519 tarihli osmanlı devleti tahrir defteri'nde de kentin adı "killiz" biçiminde yazılmıştır.
prof.dr.bilge umar "türkiye'deki tarihsel adlar" adlı yapıtında "kilis" hakkında yaptığı araştırmayı " .ilk kez arap tarihçi kudama bin cafer'in 928 dolaylarında kaleme aldığı yapıtında, arap devlet'nin doğu roma ımparatorluğu sınırında bir kalesi olarak, 'el kilis' diye anılıyor (honigman, s.40).kentin 985 yılında ımparator bardas phokas eliyle alınmasının sözünü eden diğer bir arap tarihçi, yahya bin said el antak'i, kilis adını 'killia' diye vermiştir (honigman, s.103.3). bu adın kökenini, öz biçimini, anlamını saptayamadım." sözleriyle açıklar.
padişah kanuni sultan süleyman döneminde canbolat bey'e ocaklık verilen kilis, yaklaşık 1500 kişinin yaşadığı, altı mahalle (kana, kıbeliye ,çukurfasl, hacıgökçe / meşhedler, kızılca, sübbad) ve 314 haneden oluşan "nefs" statüsünde bir yerleşim birimiydi.
1519 tarihli tahrir defteri kayıtlarına göre halep eyaletinin merkez sancağı olan kilis'te altı mahalle (kana, kıbeliye ,meşata / çalcıyan ,kızılca, sübbad) 576 hane bulunmaktaydı. 49 hıristiyan olmak üzere 3500 kişinin yaşadığı bu kasabada (nefs) altı ayrı yerde "cuma (cuma namazı)" kılınırdı.
ayn alı efendı kavanin-i al-i osman adlı çalışmasında kilis'in, xvıı.yüzyılda halep eyaletine bağlı livalardan birinin merkezi olduğunu; katip çelebı de, cihannüma adlı yapıtında bu görüşe katıldığını ve yörenin "valide sultanlara has" olarak verildiği belirtir.
kilis'i uzun uzun anlatan evliya çelebı seyahatnamesi'nde kentin harap durumundaki kalesinden; sekiz kapılı (bu kapıların adları: büyük tedribe, küçük tedribe ,ayn tedribesi, akharan tedribesi, alçak tedribe, çulha tedribesi ,yusuf çelebi tedribesi) surlarından ve 30 camisinden söz ederek; burada beş mahalle bulunduğunu 4660 insan yaşadığını anlatır.
"kilis şehri, halep eyaletinde sancaktır. fakat valide sultan hassıdır. yetmiş yük akçe ile iltizam olunur. üç yüz payesi ile sadaka olunur şerif bir kazadır.sancak bey'ine adalet üzere seksen bin kuruş hasıl olur. kadısına yedi bin kuruş hasıl olur. kalesi virandır. ama celali ve cum kürtleri korkusundan şehrin dört tarafı kale gibi kerpiç duvarla çevrilmiştir. evliya çelebı, seyahatname"
vitali cuınet xıx.yüzyılın sonlarında kilis'in sanayi, ticaret ve kültür kenti olduğunu vurgulayarak; kentte 15.000 türk olmak üzere 20.000 kişi yaşadığını, 47 cami, 12 mescit, 24 medrese, 3 kilise, beş hamam, 740 dükkan, 7 han, 11 fırın, 120 kumaş işliği, 15 kıraathane (kahvehane), 1 eczane ve 4100 hane bulunduğunu anlatır.
* 1. nolu entry'e düzeltme:
- bizim dilimiz istanbul dilini okşoor da, antepliler içine sıçoor, diyor arhadaşlar..!
neyse bu arada bi hatirem geldi... bi gün kilislilernen oturuyk. düğüne gedikdik herhal. onlar bizi tanımaz biz onnarı tanımazık. yanı samimiyetlik yok. eh malum vecihnen laf döndü dolaşdı geldi antep şeyle kilis beyle... antepli eyle kilisli hayle muhabbetine. bizim bi irbaamımız var. başımızın belası. gereksiz lafı yeen sever duymuş bi yellerden ezberlemiş ney manası eyi mi kötü mü bilmey... duddu heriflere:
- kilisli deel misiiz yorum, hayir tallasında yimek yir; hıyar tallasına sıçarsıız...
az daha gavga çıhıydı dar attık gendimizi sohaa... ondan sona da iki saat güldük... gereksiz irbaam işde sağı solu belli olmaz beş daggada garışdırdı ortalıı..! bilmeden kelamı neen söyleyn millete?!
hayir tallasını neyneyn hıyar bosdanını neyneyn. saa ne gere var milletin yideenden yidirdeenden..! el de mi ya?!
kilis hacisi
kilislinin biri hace getmiş. eh alış veriş de yapıcı tabiyy... başire başire başire arab bakmış olacak kimi deel... defol get, manasında "ruh" demiş...
kilisli ne dese beğenirsiiz:
- ruhmoorum la..!
ehelloooo..! arab da annadı..!
kübban
- abinin balonunu getir..!
- sen o balonu babana söyle, çolçocug mu sandın bizi
- abi sen entebin neresindensin (entebin diyerek ben de oralardanım demek istiyor ama yemezler, plastik antepli seni)
- nerden bildin?!
- üç sandalye işgal ettin de abi..!
- hııı
- abinin mini-kübbanını getirin
- hah şincik oldu...
devlipci beygiri gibi donup durmak
çibikli
antepdeki tarihi yapi ve mekanlar
sanki gaçıcı göçücü var
erkee kesmek
erkee kesmek, herkes için kullanılır. kadın veya erkek farketmez. diklenen horozlanan herkese denilir.
- bak oolum ahıllı ol gırmeym gafanı
- noldu la hökkeş erkee kesdin hemene?
- la hös
- hösmezsem nolur la?
- aha beyle olur! dıkşşşşşşşş..!
zımnen erkee kesme ve lüzumsuz horuzlanmanın neticesine de bilvesile işaret etmiş olduk.
ayintap
bu isim aynitab diye yazılır halk arasında da anteb veya entab dey ohunurmuş ağam. menşur anteb ulemasından bedruddin ayni demiş ki; antebin en eski adı gala-yı füsus'dur. bu yüzük galesi demekmiş.
bi rivayata göre de bu anteb ahalisine zulmeden bi dene zalım hakimi varmış adı da ayni imiş. bu epey bi halt ettigden sona töbe etmiş allaha... ahali de "ayni tabe" yanı ayni töbe etti demişler. sona bu melmekede isim olmuş.
başga bi rivayata göre de ayintab adını yoharda geçtiği üzere suyunun gözelliğinden dadlılığından almışmış.
bir rivayata göre de buranın eski adı "hantab"mış. tab güç tahat torpak demek... hantab da han torpak manasına gelir demişler. hantab zamannan antab olmuş.
internet çağında antep bedduaları
entryin başını bargını yisin
elin monitöre varmıya eylece baha galasın sırf yazılanı ohuyasın
iki sayfa yazasın da gaydet diyemeden alatirik kesile
ölüm entryin gele
9 temmuz taksim zirvesi
ben gelemedim yeen üzüldüm ağam başga sefere işallah...
inne giyyik birbirine uyuk
musga
hayırların celbi ve belaların defi için bir çok maksadla yapılan içine yazanın insafına kalacak şeyler yazılan onun vesilesiyle fayda ve zararın allah'dan olduğu unutulan. ıslami sanılan ama islamla alakası olmayan büyücülkten az geride bazen onu da geçen özverilerle hazırlanan üçgen şeklinde katlanan ve yedi kat muşambaya sarılan o şey..! nası bi şeyse..?!?
sabah
yaramazlık yaptığınız zaman "sabah sabah ya fettah ya rezak ya alim ya kerim euzubillahimineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim" şeklinde her an dayağa daha da yaklaştığınızı ifade eden duayı duyacağınız zaman dilimi..!
kahramanmaras
"getme maraşa gal burda şerefinnen yaşa" diyerek tahıldığımız vatandaşların melmeketi...