eğer gündeminizi kendiniz belirliyorsanız hürsünüzdür. yok eğer güdümlü bir gündem sahibiyseniz şu halde mandasınızdır. yani hayvani boyutta değil. amerikan mandası gibi demek istedim. türkün dilinde arabi ve farisi, arabın dilinde sair ikisinin ve farsçada da diğer ikisinin eserlerinden olması kötü bir hadise değildir. ama birileri ısrarla öztürkçe falan diyerek bu milleti dilsizleştirmeye çalışıyor desek hata etmiş olmayız. bu bir zenginliktir. ve yeryüzünde kültürel zenginliklerine türk milleti kadar haylaz tavır takınan başka bir kavim yoktur. bu da onun umumen 200 yıldır hassaten de 90-100 yıldır görüp geçirdiklerinden olsa gerek diye düşünüyorum. ne anlayalım bu söylenenlerden: dil insanidir. insan denen mahlukun en bariz özelliği eğitime talime müsait oluşu bu hususta müthiş bir istidadı oluşudur. şu halde etkileşim içerisinde olan her insan müsbet insandır zira insani bir melekeyi kullanmaktadır. burada yapılacak tek bir tahlil vardır acaba bu etkileşim müspet midir menfi midir?! eğer bizim son sekizden geri sayın kaç nesil dahil etmek isterseniz (her 25 yıl bir nesil faraziyesiyle bunu söylüyorum) dahil edin evet şayet batıyı adi bir şebek gibi kopya hastalığına tutulmuşsa bu menfidir. ancak bizim dilimizin diğer dillerle ki kasdım hassaten arabca ve farsçadır, etkileşimi menfi değildir. müspettir. tekamül neticesidir. az evel vurgu yaptığım körükörüne taklid ise yozluğun neticesidir. meseleyi global kültürel emperyalizmden geriye çekip antebin şahsında müşahhaslaştırırsak, antebin bin küsür yıl bunlarla diyalogta kalıp etkilenmemesi hanzoluk olurdu. zira ancak ayı diye tabir ettiğimiz tipler anasından doğduğu gibi ölürler. işte bunlar hanzodur. insanın hanzosu olduğu gibi toplumun da hanzosu olur. zira insan bir özel kişilik toplum ise bir çok özel kişilikten meydana gelmiş bir tüzel kişiliktir.
evet ne anlamamız gerektiğinin ikinci kısmı da odur ki, etkileşim müspetse makbüldür. arkadaş kendisi misallerini vermiş adamlar almış ve benimsemiş ancak benimserken de kendi değerleri çerçevesinde kendine mal etmiş. ses uyumu gibi kurallar, telaffuz da kolaylık gibi kaygılar sebebiyle...
ingilizceden dilimize girenler hiç bir platformda bu kadar yankı getirmez her ne hikmetse... veya diğer batılı dillerden. oysa azımsanmayacak bir katma var ve bu acziyet arzıyla yapılan bir şey. neymiş efendim dilimizde telefonun karşılığı yokmuş... olmayabilir. daha bundan yüz sene evvel telefonun kendisi yoktu. telefonu biri buldu da siz adını mı bulamıyorsunuz. bence bu görülmesi gerekenleri görememe hastalığından ve birilerinin de çaldığı minareye orjinal kılıf dikmesinden kaynaklanıyor. bir yandan sürekli arapça türkçe karışıyor diye zıplarken birileri diğer yandan birileri alabildiğine e karşılığı yok diye bir şeyler pompalıyor lügatimize... ışin ilginç yanı bizim bir de tdk'mız var. allah selamet versin. bu yönden ben arapları takdir ediyorum: telefon=hatif, bakın bulmuşlar. otobüs=hafile demek ki oluyormuş... arayan buluyormuş. bizimkiler de oturgaçlı götürgeç, yok belge geçer teraneleri sayıklıyorlar. sanki inadla çirkin tabiatın kabul etmeyeceği şeyleri seçiyorlar yekdiğeri kullanılsın diye...
dil önemli bir unsurdur. diline şimdiden namussuzluk kapısını açanlar, yarın da karaktersiz dillere dillerini gelin ederler. ingilizceden tek kelime bu lugatlere gireceğine ben onlardan on kelime girmesine razıyım zira biz bize benzeriz. onlar da kendilerine...
şövenizme, menfi ırk bilincine sövüp sonra nasyonal sosyalist çakma hitler endamıyla dil avcılığı yapmak yakışı kalmayan bir davranıştır.
baştaki eğitim mevzuuna dönersek insanın nevi şahsında dahi etkileşim istem dışı olarak çalışır sürekli... insan iradesi dışında dahi eğitir kendini. tüzel bir kişilik olan milletlerin de kendini bu şekilde eğittiğini idrak edememek toplumsal hadiselere yabancılık ve aklını beynini kaptırdığı aydınlık felsefesinin yan etkisi alinatik algıdan kaynaklanan ciddi bir hastalıktır. tüm bu hastalıklı bakış ve yaklaşımlarla doğruya varmak kabil değildir. kültürlerin meşru zeminde izdivacını hayvani şehvet dürtüsüyle karıştırmak ve kuru bir cinsel ilişkiyle izah etmek doğru bir tavır değildir. izdivac bir akidle maddi ve manevi bir bağlılıktır. geri kalanı ise bir zekerin tahakküm ettiği iki varlığı temsil eder. biri geçici haz duyar sonra mahzun olur. diğeri ise her dem mahzun olur. bu ancak bizim son dönemlerde yönüm kıbleye kıblem ab'ye abd'ye dememizle başlayan süreçtir.
neymiş? tecavüze uğramak ne kadar kötüyse kendisine tecavüz edeni bilmemek de o denli kötüymüş. ahmed alır tadını, mehmed de öder hesabını. tecavüz eden bi de bize babalık yapar bak senin ırzına geçiyor senin ırzında gözü var zaten bunun der... az diyeyim çoğu anlayın işte... kitap yazmayalım...
bir de bunu tecavüz gibi arapça bir kelimeyle takdim etmek dahi söz sahibinin nasıl bir garabete düçar olduğunu isbata kafidir.
başlık sahibini esefle kınıyorum, bu düşünceyi kendisiyle paylaşanlara da üzüntülerimi ifade ediyorum. ilgililerine de bu karmakarış ifadelerden dolayı özür beyan ediyorum, ama bu kadar oluyor.