--- noldu sening şu asger arhadaşıng?
++ nolsung? evli evine, köölü kövüne...
--- la siz bunnan guzu sarmasıydıız...
++ hee... haklısıng da alacağın yok... herif yeen duzsuz ekmeksizmiş... bi daa bu tarafa dönüp selam bile vermedi...
--- bu da "torpak torpaa gurbetde milli edermiş" hanee naaden dorgıymış oluy...
++ eyle kimi...
öncelikle bu bir kadın söylemidir. evde kalan veya kalması gereken birilerinden dolayı gittiği yerde rahat edemeyen antep arvadının durumunu tarif etmek için kullandığı söz öbeedir. *
--- eşim bize heç gelmeyng artı biling deel mi?
++ bilmem mi bacım, amma anam codar oldu biliyng, beş dakga onu bırahıp sohaa çıksam saçım arhamdan çekiliy, acep baa ihdiyacı olur mu ola dey...
--- allah şifasını vere işallah....
++ amin amin.
la yoorum dingiliz ölçü birimi foot/feet (=ayak) olmasıng bu. bi fit (= yanı bi ayak) 30.48cm 14x30.48=426.72 desimetre eder *. yanı lormal şartlarda, lormal bi bızdolabınıng ölçülerine deng düşmey mi? yanı 420 litire filan. bence bu ayak, dingiliz ayaa kimi gohuy.
yaw bu carıs malamat etmek annamında gullanıldıında "def çalmak" şeklinde deel de "defe goymak" şeklinde söylenmey miydi yoorum? yoosam ben yeen mi gocadım yaw?
ölüm nişanı (=işareti) ** benim hatırladığım en belirgin nişan (=alamet) burnun yüzde belirginneşmesidir. "bunnu dikelmek" şeklinde kullanılan bu deyim, sözü edilen kişinin gidici olduğunun alameti olarak değerlendirilir.
tekel'in tekel olduğu zamanlar çay devlet tekelinede bir maddeydi. çay ithalatı yasaktı ve yurtdışından gelen çay doğal olarak "gaçak çay" oluydu. aslında büyük oranda seylan üretimi olan bu çaylar, ithalat rejimi daha yumuşak olan diğer arap ülkelerinden antebe kaçak yollarla gelirdi. bu sebepten adı "gaçak çay" olmuştur ve öyle kalmıştır. seksenli yılların ortalarında başlayan ithalatçılık furyasından çay da nasibini almış, büyük oranda yasal yollardan ithalatı yapılmasına rağmen adı "gaçak çay"galmışdır. ne demiş antepli adıng çıhacaana canıng çıhsıng. tüm ithalat serbestisine rağmen, antep'te bulabilgiğimiz kalite ve lezzette kaçak çayı (=seylan çayını) başka yerde ne gördüm, ne tattım ne de içtim.
çıkıntısı olan anlamında. yukarıdaki amminin bazarlıındaki "bi kaat" on kaadın içinde çıhıntı yapıy (=teltik). on kaat verek de aazı düz ossung acı, hesabından bir pazarlık örneği.
birbiriyle çok iyi anlaşaşan her iki arkadaştan da nefret edilmesi halini anlatan söz öbeği.
--- seniyng dayı oolunan ammiyng oolu yeen eyi annaşıylar haa.
++ hee yeen eyi annaşırlar, hımhımnan burunsuz birbirinden uğursuz. benden uzak olsunglar da başga ihsan isdemem.
antebi terk etmiş olmak intiharın "taksitli" olanıdır. eng eng ölürsüng, çünkü lezzetsiz geçen ömre yazzıkklar ossungdur. buna yaşamak deel, dedeem kimi "taksitli intaar" denir ***.
mevsiminde "upload" edilen balcan kebapları, gış geldeende "down load" edilip, mikrodalga fırında ısıtılarak servis yapılabilir... hehee ben de yidim haa...
paklava; denişik bir antep telaffuzu; bu arada geçenlerde yunanistandaydım ne idiğü belirsiz bişeyi paketlemişler üzerine "baclaba" yazmışlar, yunacada aradaki "b" harfi "v" diye okunuyormuş, hadi neyse dedim; soona bi baktım anaaa..."greek traditional sweets" yazıy... .. ingilizcesinde de iş yok bu arada "traditional greek sweets" olmalıydı, siz balkavayı görseniz yeşillik diye yersiniz dedim içimden, dışımdan desem nolacak zaten anlamayacaklar. içine bal koymuşlar kestane koymuşlar, eh dedim kestane uymuş, zira en büyük liderleri iskender'in ne mal olduğunu cümle alem biliyor. şimdi görevimiz baklava/paklavamızı hemen tescilleyeceğiz neyle tescilleyeceğiz antep fıstığının bilimsel adını bulup, bu mal bunnan yapılır, bu da bizim gelenksel baklavamız deycez delecez .. hadi paklavacılar görev başına.
link'i tıklayıp resme bakarsanız daha anlaşılır olacak.
"gerçek geleneksel yunan baklavası"ymış, ne zaman geleneksel olduysa? bir de "ballı ve kestaneli"ymiş bak bak. "kestane" ne mal olduklarını anlatmaya yetiyor. askere bak arkasını dönmüş, kestane ile uyumlu olmak için heralda?
"roots" adlı 1977 televizyon dizi filmi. ben yeen güççükdüm o zamanlar amma zencilere kötü davrandıklarını hatırleym. baş rol oyuncusu yani filimin oolanı "kunta kinte" idi. bu diziden sonra çok esmerler "kunta kinte diye nitendirildi. benzer bir kullanım için (bkz: feliçita).
"eren peren olmak": darmadağın olmak, her biri bir yere dağılmak. "eren peren etmek": darmadağın etmek, her birini bir yana dağıtmak.
--- bobam vakdi zamanında ammim için "iki dene oolanı bi arada tuatamadı" dediydi.
++ eee?
--- ee'si ney olm...? biz yedi gardaşık gendi hepsini eren peren etti...
++ bunu neye deym biliyng mi? böök laf etmiycing, soona lafıı dönderip gıvırıp münasip bi yereee soharlar...
bir insan ne kadar yaşlı olursa olsun, eğer kendini yetiştirmemişse kendisine bir iş emanet edilmez. gafla'dan kasıt burada deve kafilesidir. develerin önünde daima bir eşek vardır, eşek olmazsa deve kafilesi yürümezmiş. eşşeğin büyük olması birşeyi pek değiştirmez zira üstünde daima bir insan vardır. eşşeğin yaşça büyük olması kafile başı olmasına yetmez, çünkü niteliği kafileyi doğru yöne sevketmeye yeterli değildir. sonuçta işi yapanın bir aracı pozisyonundadır.
--- oolum malları yerine teslim etdeez mi?
++ yok boba götüremedik.
--- noldu leyn?
++ lasdik patladı, deeştiremedik, lasdik usdası gelene gader aaşam oldu, yarine bırakdık.
--- yarine galan işin anasını s.kiim, eşşek naaden böök olsa bile gafla başı olamaz. eşşeklik bende saa iş buyurdum.