şerbet
farsça "sharbat" arapça "?arba", ferahlatıcı soğuk ve şekerli içecek anlamına gelen bu sözcükten antep'te "meyan şerbeti" anlaşılır. diğer soğuk ve şekerli içecekler "şerbet" değil "şurup"tur. ingilizce'ye türkçe'den geçmiştir "sherbet".
eskimo
pipirim kardeşle aynı fikirdeyim, abi nasıl beceriyorlar hala çözemedim, bu eskimo denen şey buz gibi sert olmuyor, sıkıştırlmış kar gibi birşey, yeni nesil "meybuz", "buz parmak" bizim eskimonun yerini asla tutamaz.
garsambaç
soona kefereler makinasını icatladılar adı da "slush" veya "ice-slush" oldu. amma garsambacın dadını tabiii ki veremedi.
anteplinin yemek yeme şekilleri
uvundurmak
vücudun hassas bir bölgesine vurarak acı vermek; metaforik olarak da aynı şekilde kullanılır.
++ duloona sopadan dürtdöö gibi çocoo iki saed uvundurdu wallah
-- fakiri döveceene köyneeni yırt, uvundur!
uvunmak
zıfır
(zıfır) insanlığın en büyük buluşlarından birinin anteplicesidir. harezmi'nin bulduğu, arapça"sfr" kökünden türetilen "sıfır" sayısının antepçe telaffuzu olup matematiksel olarak "0" ile temsil edilir; bu arada kullanmakta olduğumuz rakamlar "arabik"tir.
hıra
zıfır bedenin anteplicesidir
gindira
hıranın eş anlamlısıdır ancak buna ek olarak biraz da
caazilik varsa o zaman daha çok bu kelime devreye girer, yani "hıra" yalnızca "çelimsiz, çiroz, zayıf" anlamına geliken "gındıra" tüm bu özlelliklere (hehe özellikli doğan görünümlü şahin gibi oldu) ek olarak "caazi"liği bünyesinde barındırır.
caazi
kötü niyetli, insanların kötülüğünü isteyen ve arkasından iş çeviren kimse için kullanılan bir antep sıfatıdır, erkekler için kullanıldığını duymadım, ingilizce "evil" veya "evil-hearted"
irahen
walla cini, şeytanı bilmem ama sivrisineen girmedee kesin, ingilizce "basil"
uvunmak
metaforik anlamda; yakınmak, şikayet etmek, acı çekmek
--- evine
hırhız girmiş, geden paralara deel de bilgisayardaki
poturaflar için uvunup duruy.
++ barmaan kesildi diye fazla uvunma bişeying yok işde, bak allah daha beterini gönderir haa.
lomba
rahmetli dayım ilkokul öğretmeniydi, ben de dolabımın içine bir "lomba" teşkilatı yapmışım; dayı dolabıma "lomba" çektim dediğimde anlamakta baya zorlanmıştı; sonra haa "lambaa" demişti. allah rahmet eylesin, kendi gitti lomba anısı kaldı.
antep lisesi
canım okulum bir sene devam etmek nasip oldu ne yazık ki; okula motorsikletle gitme zevkini yaşatan güzel okulum, şimdilerde antebi ziyaret ettiğimde, tamamıyle pencere olan merdivenlerini, geniş koridorlarını, dışarı doğru açılan geniş kapılarını çok özlediğimi farkediyorum, tabii tam kavşağa bakan taraftaki çam ağaçlarının altına motor parketmek harika bir duyguydu, ertesi sene izmir'de motorsikletle okula gittiğimi ve motorsiklet park yeri olduğunu söylediğimde kimse bana inanmamıştı; benim memleketim, benim lisem herşeyimiz bambaşka; bu arada antep lisesindeki bir seneden sonra izmir'de iki sene yatarak üniversiteye girdim, dersane mersane hak getire.
belbet
ingilizce "lattice" sözcüğünün türkçe karşılığı "pencere kafesi" veya "parmaklık"tır, iki söcük kullanılmazsa ne anlattığı pek anlaşılmaz; canım anteplice tek sözcükle bu sorunu da çözmüştür.
ortut
daha ziyade sökülmüş bağ kütüklerine verilen isim olarak biliyorum.
gozunde ortut yanmak
çok ihtiraslı olduğu gözlerinden okunabilenleri tanımlamak için söylenir, hatta "gözünde on bağ ortut yanıy" versiyonu ihtirasın derecesini artırır
ortut
aleyhci
birilerinin sırlarını öğrenmeye çalışan "of of olan", sonra bunarı konuşacak zemin arayan kimselere denir.
--- ne bahıyng lan tağadan içeri, aleyhçinin ooolu...
ufuf olmak
of of olma eylemini yapanlara da (bkz:
aleyhçi) denir