birlikte başlanılan bir yolculuk, değişen durum va şartlara bakılmaksızın birlikte bitirilmelidir. "insanların karakteri yolculukta anlaşılır" sözünü doğrulayan bir antep atasözü.
birgün amerikalı profesörle akşam gezmesine çıkmıştık. yolun bir bölümünden sonra evini bulabileceğini, birlikte gitmemizin gerek olmadığını söyledi. ben de tipinden dolayı yabancı olduğunu ayrıtetmenin kolay olduğunu, başına herhangi birşey gelirse sorunu çözmesinin zor olacağını, benimle olduğu için kendisine olacak birşeyden kendimi sorumlu hissedeceğimi söyledim ve bu sözü ingilizceye çevirdik. "leave a journey but not the friend". o akşamdan sonra, kendini evine bıraktıktan sonra gözden kayboluncaya beni kapısnın önünde beklemeyi adet edindi.
küçük çıkarlar için dostluk yapanlar, bu çıkarları kesintiye uğradığında dostluklarına ara veririler, bir şekilde dostluk kesintiye uğrar. güzel bir antep atasözüdür.
--- abi gusura bakma yaw bişey yapamadım saa biliyng elim yeen dar.
++ yimeynen dost olan haftasıynan küsülü gezer oolum. senin canıng saaolsung, ne zaman yardımım dohunursa bi alo yeter. selam aleykim.
ben çocukken duzlucacı ammi gelirdi sohaamıza. yımırta sepetinin içine laylon serilmiş bir sepetin içinden, çay bardaandan az güççük bir bardaknan bir bardak o zamanlarda 25 guruşdu. o 25 guruşun arhasında bomba daşıyan bir arvat vardı. nenehatun deyenler var ellaam.
işi ustasına teslim etmek gerekir. alakasız insanlara ucuza yaptırmak yerine daha pahalı olsun ama ustası adam gibi yapsın anlamında kullanılır.
--- bu araba gaç yaşında?
++ 15
--- boyası orcinal mı?
++ olm 15 senelik arabanın boyası oricinel olur mu lan?
--- abi süper görünüy yaw.
++ eee olm ekmee ekmekciye vericing bi ekmek de üsde vericing.
birşey öğretmeme konusunda elti ile aynı fikirdeyim. papağan gibi ezberleme konusunda uzman arkadaşlarımıza güya dersi anlatırır, ders biter biz de nefes alabilirdik. dayak konusunda kör olması engel tanımıyordu. çok iyi cetvel kullanırdı. dayak atmak istediği öğrencinin elini elinin içine alır allah yarattı demez indirirdi cetveli. bir gün okul nöbetçisiydim. ibrahim halil yaşar hoca dış merdivenleri çıkmış okula doğru oğullarından biriyle ilerlerken günaydın hocam dedim. ortalama 20-25 metre uzaklıktaydı ve ben 2-3 metre mesafedeki biriyle konuşma ses tonuyla seslenmiştim. ismimle hitap ederek günaydın demişti.
don kısmı "ye kürküm ye" atasözünü, para kısmı thomas edward brown'un "zengin adamın şakaları daima eğlencelidir" (a rich man's joke is always funny.) sözünün karşılığıdır. iyi giyinmek zenginlik alametlerindendir; yürüyüş de ona göre olacaktır. para kısmına gelince, paranız varsa etrafınızdaki herkesin bir şekilde sizden bir bitergesi olacaktır. dolayısı ile söylediğiniz şeyler salak, manyak veya aptalca bile olsa eğlenceli olarak değerlendirelecektir.
--- bu çeketin bi numara güççöö yok mu?
++ bahıym abi... (tezgahtar arkaya bir yere gider)... aha bi dene galmış.
--- ( müşdere yanındakine) aam ben sineklendim, niye arhadan getiriy ki, düven deel mi bura niye fitirinde deel. ben almıyıcım. (tezgahtara) allah satı bazar vere.
bir insan ne kadar yaşlı olursa olsun, eğer kendini yetiştirmemişse kendisine bir iş emanet edilmez. gafla'dan kasıt burada deve kafilesidir. develerin önünde daima bir eşek vardır, eşek olmazsa deve kafilesi yürümezmiş. eşşeğin büyük olması birşeyi pek değiştirmez zira üstünde daima bir insan vardır. eşşeğin yaşça büyük olması kafile başı olmasına yetmez, çünkü niteliği kafileyi doğru yöne sevketmeye yeterli değildir. sonuçta işi yapanın bir aracı pozisyonundadır.
--- oolum malları yerine teslim etdeez mi?
++ yok boba götüremedik.
--- noldu leyn?
++ lasdik patladı, deeştiremedik, lasdik usdası gelene gader aaşam oldu, yarine bırakdık.
--- yarine galan işin anasını s.kiim, eşşek naaden böök olsa bile gafla başı olamaz. eşşeklik bende saa iş buyurdum.
antebe "market" kavramını ilk getiren isim, yazarkasalar zorunlu olmadan çoook evvel yazar kasa kullanılan bir yerdi. alışveriş yapınca fiş verirlerdi. o zamanlar verdikleri fişlerin üzerinde "call us again" yazıyordu. "call us again" ne demekti? langenscheidt'in sözlüğü buna cevap veremiyordu. ingilizce öğrenmek artık farz olmuştu benim için. merak ettdeez deel mi "gene beklerik" vaya "gene urgayın". tabii "oli" isminin çağrışımlarından söz etmek lazım. o zamanlar trt de stanley ve oli isimli sessiz sinema karakterleri vardı. bizi güldürülerdi. şişgo olan "oli" hıra olan "stanley"di.
birbiriyle çok iyi anlaşaşan her iki arkadaştan da nefret edilmesi halini anlatan söz öbeği.
--- seniyng dayı oolunan ammiyng oolu yeen eyi annaşıylar haa.
++ hee yeen eyi annaşırlar, hımhımnan burunsuz birbirinden uğursuz. benden uzak olsunglar da başga ihsan isdemem.
antebi terk etmiş olmak intiharın "taksitli" olanıdır. eng eng ölürsüng, çünkü lezzetsiz geçen ömre yazzıkklar ossungdur. buna yaşamak deel, dedeem kimi "taksitli intaar" denir ***.
mevsiminde "upload" edilen balcan kebapları, gış geldeende "down load" edilip, mikrodalga fırında ısıtılarak servis yapılabilir... hehee ben de yidim haa...
paklava; denişik bir antep telaffuzu; bu arada geçenlerde yunanistandaydım ne idiğü belirsiz bişeyi paketlemişler üzerine "baclaba" yazmışlar, yunacada aradaki "b" harfi "v" diye okunuyormuş, hadi neyse dedim; soona bi baktım anaaa..."greek traditional sweets" yazıy... .. ingilizcesinde de iş yok bu arada "traditional greek sweets" olmalıydı, siz balkavayı görseniz yeşillik diye yersiniz dedim içimden, dışımdan desem nolacak zaten anlamayacaklar. içine bal koymuşlar kestane koymuşlar, eh dedim kestane uymuş, zira en büyük liderleri iskender'in ne mal olduğunu cümle alem biliyor. şimdi görevimiz baklava/paklavamızı hemen tescilleyeceğiz neyle tescilleyeceğiz antep fıstığının bilimsel adını bulup, bu mal bunnan yapılır, bu da bizim gelenksel baklavamız deycez delecez .. hadi paklavacılar görev başına.
link'i tıklayıp resme bakarsanız daha anlaşılır olacak.
"gerçek geleneksel yunan baklavası"ymış, ne zaman geleneksel olduysa? bir de "ballı ve kestaneli"ymiş bak bak. "kestane" ne mal olduklarını anlatmaya yetiyor. askere bak arkasını dönmüş, kestane ile uyumlu olmak için heralda?
"roots" adlı 1977 televizyon dizi filmi. ben yeen güççükdüm o zamanlar amma zencilere kötü davrandıklarını hatırleym. baş rol oyuncusu yani filimin oolanı "kunta kinte" idi. bu diziden sonra çok esmerler "kunta kinte diye nitendirildi. benzer bir kullanım için (bkz: feliçita).
"eren peren olmak": darmadağın olmak, her biri bir yere dağılmak. "eren peren etmek": darmadağın etmek, her birini bir yana dağıtmak.
--- bobam vakdi zamanında ammim için "iki dene oolanı bi arada tuatamadı" dediydi.
++ eee?
--- ee'si ney olm...? biz yedi gardaşık gendi hepsini eren peren etti...
++ bunu neye deym biliyng mi? böök laf etmiycing, soona lafıı dönderip gıvırıp münasip bi yereee soharlar...
bir insan ne kadar yaşlı olursa olsun, eğer kendini yetiştirmemişse kendisine bir iş emanet edilmez. gafla'dan kasıt burada deve kafilesidir. develerin önünde daima bir eşek vardır, eşek olmazsa deve kafilesi yürümezmiş. eşşeğin büyük olması birşeyi pek değiştirmez zira üstünde daima bir insan vardır. eşşeğin yaşça büyük olması kafile başı olmasına yetmez, çünkü niteliği kafileyi doğru yöne sevketmeye yeterli değildir. sonuçta işi yapanın bir aracı pozisyonundadır.
--- oolum malları yerine teslim etdeez mi?
++ yok boba götüremedik.
--- noldu leyn?
++ lasdik patladı, deeştiremedik, lasdik usdası gelene gader aaşam oldu, yarine bırakdık.
--- yarine galan işin anasını s.kiim, eşşek naaden böök olsa bile gafla başı olamaz. eşşeklik bende saa iş buyurdum.