istanbul'a ilk gelindigi sıralar simitcilerde yasanan buyur yigenim! muhabbetlerinin cıkış noktası.
-abi bi dene kahke ver
-ney
-kahke,kahke
-..?!,
-hee simit ver abi simit
istanbul da 5 sene tıpta okuduktan sonra hala şivesinde bi değişim olmamış malum doktor arkadaşa;
- la olum, 5 senedir burdasın hala anteplice gonuşuyun
- ne edicim ya
-la biraz kibarlaş
uyarılarından sonra merterdeki simitçiye gidip;
-kahkeler kaça acaba
demesi
lise zamanlarında cebimizde kalan üç beş kuruşa dayanıpta alarak iftar sofrasına götürürdük ama ezanın okunmasıyla beraber deli gibi yemeklerden sona kahkeye midemizde yer kalmaması sonucunda taa yatsı zamanına yemek zorunda kalırdık ...
bundan 40 sene önce istanbulda okuyan oğlunu ziyarete giden akrabam pencereden dışarı bakarken aşağıdan kahkeci gecer ve teyzemiz pencereden bağırır:
-kahkecii kahkecii...
-...
-kahkeci hele şoordan bi kahke ver
-...
ama kahkeci dönüp bakmaz. teyze de akşamleyn eve gelen oğluna:
-anam bu ıstanbulun da kahkecileri n'acaip kahkeciye sesleniym sesleniym bakmey
-anne burda kehkeye simit diyorlar simit istiyorum diceksin
-hmm.. ince bulgur
-?..
evimin yanındaki markete gittiğimde kuruyemiş reyonunda "kahke" sattıklarını gördüm. plastik kapların içine doldurmuşlar bir kilo kadarını satıyorlar. bu kez hayret etmedim. çünkü hayret hakkımı, iki yıl önce antepli bir arkadaşın "sen seversin, gurbet eldesin" diye teberik olarak getirdiği kahkeleri gördüğümde kullanmıştım.
her iki kahke de ankara'da, istanbul'da pastanelerde satılan susamlı (küncülü) tuzlu çubuklarla öz olarak aynıydı.
ıtiraz hakkımı kullanıyorum.
kahke veya gerçek adıyla kaake en dişsiz adamın bile rahatlıkla yiyebileceği kadar yumuşaktır bir kere. azami çapı on santim kadar bir simit düşünün ve simitin iç çapı da bir parmak kadar olsun. kalınlığı da gene azami üç santim kadar olur. aslında kaake hamuru dikdörtgen biçimindeki kara tepsiye yan yana konulur. her bir kaake hamurunun ortasına parmak sokulur. öylece pişirilir. hamur şişince yanyana duran hamurlar birbirine hafifçe yapışır. fırından çıkınca sıcakken üstüne sadeyağ sürülür. sonra tepsinin üstü kahke beziyle kapatılır.
kaakenin altı, yanları has un beyazlığında, üstü ise yağıyla birlikte (koyu) kahverengi olur. bu haliyle kaake biraz ankara'nın, istanbul'un poğaçasına benzer. ama kullanılan undan olsa gerek daha tok, daha doyurucudur.
kaake az biraz soğuyunca satılır. simitçiler daha doğrusu kaakeciler bunları tablalarına koyar ve "simit var taaze taaze kaake var, kaaakeci" diyerek satarlar.
(not : simit antep işi değildir, ithaldir. kaake, ülkemizde sadece antep'e özgüdür.)