antep ağzı'na birçok lehçe birçok yöremizde, güzel anadolumuzda benziyor, benzerlikler gösteriyor.
bu kullandığımız kelimelerin köklerine bağlı.
mesela bizim dilimizdeki bazı kelimeler arapça'dan, bazı kelimeler farsça'dan, bazı kelimeler türki cumhiriyetlerden gelmiş.
bazıları ise temiz ve arı osmanlı lehçesinden kalma.
yıllar boyu kelimeler cümleler götürmüşüz kültürümüzle beraber antepliler olarak gittiğimiz yere.
kelimeler, sözler, hanekler getirmişiz gidip geldiğimiz yerlerden ve farkında olmadan dilimize monte etmeye çalışmışız.
kültürler hep birbirini etkilemiş.
geçtiğimiz kasım ayında bir grup arkadaş ile otobüs yolculuğu yaptık.
grubumuzdakilerin çoğu gaziantep'li değildi. çok önemli bir bürokrat vardı ve benim eşime birşey alıp verirken, birşey isterken
avrat dememe hayret ediyordu.
3 günlük gezi devam ederken bana birkaç kez
-avrat değil hanımefendi
de diye önerilerde bulunan o bürokrat, eşine farkında olmadan:
-avrat şu kazağımı ver
diye ricada bulunmuştu farkında olmadan.
yani dilimizi taşıyan, lehçemizi taşıyan, ağzımızı taşıyan bizleriz.
eğer antepçe'ye yabancı sözcükler, cümlecikler, söz öbekleri karışıyorsa bunu da getirip bu dilin içine "sohan" gene bizleriz.
kültürler birbirini etkiliyor ve etkilemeleri de çok normal.
son yıllarda bi de televizyon denilen evimizin içine biz farkında olmadan girip bizi etkiliyen, dilimizi etkileyen, hayatımızı etkileyen, gelenek ve göreneğimizi etkileyen bir sihirli kutu var.
dilimiz, lehçemiz ve antepçemiz ister istemez etkileniyor.
baksanıza kimimiz
kıble, kimimiz gılbe, kimimiz gılba diyebiliyoruz.
biz tv dizilerinde konuşulan antep lehçesini beğenmiyor isyan çıkartıyoruz ama bu diziyi antep dışındaki başka illerde izlleyenler etkilenebiliyor ve oradaki kendilerine ilginç gelen konuşmaların etkisi altında kalıp günlük hayatlarında beğendikleri o cümleleri antepçe sanarak kullanabiliyorlar.
denizli'nin birçok yerinde benzer kelimeler kullandığımızı bir şair ve yazar arkadaşımla yemekte otururken farkettik.
bursa'daki cumalıkızık köyünde gördüm ki, çoğu kelimelerimiz aynı.
azerbeycan'lı bir arkadaşıma dert yanarken bana
-sen bu cümleleri nereden örğendin yaa..
dediği oldu.
antep'lilerin bir bölümünün zaten yozgat, tokat gibi illerle de göçerlik ve türkmen kültürü nedeniyle ilgileri ve ortak cümleleri var.
komşu illerimiz maraş, hatay, urfa, osmaniye, adıyaman'da bizim ağzımız kullanılabilirken, zaman zaman onların ağzına kaçan cümleleri bizim antepçede görmemiz de mümkün.
en son bodrum ile gaziantep arasındaki farklar da sıtkı severıoğlu'nun başkanı olduğu gaziantep turizm derneği tarafından bastırılan takvimde ortaya çıkmıştı.
mesela bizdeki kavaklık'ta hiçbir kavak ağacı olmamasına rağmen yeşillik olduğu için kavaklık diyoruz.
o takvimde yer alan bilgilere göre bodrum'dakiler de yeşillik alana kavaklık diyorlar ve ağzımızla benzeşen cümleler, kelimeler kullanıyorlar.
bu da gösteriyor ki aslında ağızlar, lehçeler birbirlerinden çok etkileniyorlar.
istanbul ankara gibi illere yaptığımız iş ziyaretlerinde o tv dizilerinden kalan aslında bize garip gelen cümlelerin antepçe diye kullanıldığına ve bize yutturulmak istenmesine tanık olabiliyoruz.
buradan vardığımız yargı şu ki;
insanlar, diller, geziler, gelenler, gidenler, tv dizileri, şarkı-türkü,gazel-hoyrat uzun havalar dili yayıyor.
bugün türkçe'yi en saf en arı kullanan karacaoğlun'un gaziantep'li olduğunu veya uzun bir müddet antep dolaylarında yaşadığı için gaziantep'e methiyeler dizdiğinui dil ile ilgisi olanlar hariç çoğu kimse malesef bilmiyor. bkz : (#51300)
sonuç : bizi yaşatan dilimizi, biz de konuşarak yaşatıyoruz.
anteplice kendinden başka hiçbir ağıza benzemez.
ancak başka ağızlar antepliceye benzeyebilirler ve kültürlerarası değişim nedeniyle bu çok normaldir.
antepçeyi ve ağzımızı geleceğe taşımaya da tüm antepliler hepimiz ve özellikle biz eşkili ufak sözlük yazı ailesi olarak mecburuz.
şunu da unutmayalım:
antep'çe sadece antep'te değil, nerede bir antep'li yaşıyorda oradadır ve orada yaşamakta ve yaşatılmaya çalışılmaktadır.