bülent ağcabay dan alıntıdır.
ayıntabta eğlence ve meşk yaşamı eskiden beri iklim-iskan ve dinsel nedenlerle kentin belirli noktalarında yoğunlaşmıştır. cumhuriyet öncesi kent yerleşimi, batı-kuzey çizgisi esas alındığında, bugünkü akyol mahallesi batı yönünde son yerleşim bölgesidir. gerek meskun olmayışı ve gerekse taban suyunun yakınlığı ve içinden pancarlı-kavaklık suyu adıyla akarak maanoğlu köprüsünden sonra aynülleben ismini alan derenin kavaklığın içinden akmasıyla dahası, batı-kuzey yönünden esen serin rüzgârla yelli gedik olarak bilinen bölgeyle bitişik kavaklık mesiresi bu iklimsel özellikleriyle, neredeyse kentin tek eğlence-meşk yapılan yeri niteliğindeydi.
kavaklık uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olarak, 1772 yılından günümüze kadar gelmiştir. özellikle gaziantep belediye teşkilatının kurulmasından sonra, belediye başkanları kavaklığı kentin nefes alacağı bir akciğer gibi görmüştür. yaklaşık 235 yıllık bir süreç içerisinde kavaklık, özel mülk sahiplerinin bahçeleri istimlak olunarak bu günkü sınırlarına kavuşmuştur.
batalhöyükün kuzey batısında bulunan kavaklık mesire alanının 16 bin metrekarelik kısmı, 1772 yılında fazileti hakimşeri molla efendi ile nakiyebüleref kaymakamı (nakiyp) tarafından 77 kişiden toplanan 100 kuruş karşılığında, hacı hanefizade mustafa efendiden alınmıştır. kadı 56 kişiden 74.50 kuruş, kaymakam ise, 21 kişiden 24.50 kuruş toplanmıştır. bu alanın eni 80 metre, boyu 200 metre olup, içinde bulunan ceviz ağaçları ise, berber hıdır ustanın varislerinden 10 kuruş karşılığında alınmış olup; bu alan kır *****sinin yukarı tarafıdır (1) kavaklık mesire alanının oluşumunda, faziletlu külli zade efendi (aksoy), ali efendi zade (kuzanlı, işıtman), kethuda zade (göğüş), hacı hüseyin efendi. battal ağa zade (budak, battal), sadık ağa, bayram oğlu (bayram), molla mehmet, kazgözoğlu hacı yusuf, bazzade (bazoğlu), hacı ali, hafaf söylemez ef. misafir zade, mevlevi şeyhi (ocak), keleşoğlu molla mehmet, altunbaşoğlu, hayırsizoğlu, körpeoğlu, kalenderoğlu, molla feyzullah, burunu delik oğlu, kuluoğlu hacı mustafa, helvacıoğlu, fekle zade, beynamazcıoğlu abdullah çelebi, şamşeyhoğlu (ulusam), ganemoğlu, gercinli zade hacı molla, samlıoğlu (samlı), hıyamlı oğlu (sayın), güzelce mustafa ağa, seyfeddinoğlu (şahin), davut ağa zade battal ağa (battal), kamalak zade (alpay), mühsin zade, horkor zade, gani zade, hasırcıoğlu (tüzün), imam zade, badem zade para yardımında bulunmuşlardır. (2) satın alınan bu mülk o yıllarda kaymakamlığa bağlanmış, gaziantep il olunca valiliğe daha sonra da mesire alanı olarak belediyenin mülkiyetine geçmiştir.
bir çok olaya canlı tanıklık eden kavaklık, aşkın, hasretin, bakir duyguların nefesini hep hissetmiş, fikirsel ve bedensel yorgunluğun giderildiği, sevda türkülerinin, kahramanlık destanlarının dile getirildiği mekân olmuştur. özellikle kurulduğu günden bu yana memleketini seven her idareci kavaklığa bir taş koymayı görev bilmiş, zaman içerisinde bu alan kentte ağaç sevgisinin doruğa çıkarıldığı vazgeçilmez bir dinlence yeri olmuştur.
kavaklığın bugünkü görünüşüyle adı arasındaki uyumsuzluk hemen dikkatinizi çekecektir. çünkü kavaklıkta bir tek kavak ağacını görmekte güçlük çekiyoruz. bugünkü sınırlarına ulaşana kadar kavaklık zaman içerisinde belediyeler tarafından özel mülk sahiplerinden satın alınarak, bugünkü sınırlarına ulaşabilmiştir. kavaklıkla ilgili çalışma yaparken bir çok kaynakta çelişkili kaynaklara rastladım. şer-i mahkeme kayıtlarını türkçeleştiren güzelbey, kavaklığın ilk temelini oluşturan sahipleri için farklı bir anlatımda bulunmaktadır. antep suyunun şehre yetip arttığı günlerde derenin iki yanındaki tarlalarda kavak yetiştirildiği için bu ad verilmiştir. kavaklığın bu gün kapladığı yer, vaktiyle nur ali ağa adında ailesi samsattan göçmüş hayırsever bir adamın özel mülkiyetinde iken, veraset yolu ile battal beye kalır. battal bey de antep kaymakamı bulunduğu sırada şehri terk eder. belediye teşkilatı kurulduktan sonra da bu idarenin tasarrufuna geçer. belediye, derenin iki tarafına söğüt ağaçları diktirir. fakat adı da kavaklık olarak devam eder.(3)
antep harbinde fransızların karargahı amerikan kolej binası idi. kavaklık, fransızların karargahına çok yakın olması nedeniyle vatanseverler memleketlerini savunurken, bu mesire alanından sık sık faydalanmış ve fransızlara saldırmışlardır. sözde medeni fransızlar, 1920 yılında korkunç bir katliam yaparak kavaklıktaki tüm ağaçları keserek, bu ağaçları odun olarak soğuk kış şartlarında ısınmışlardır. (4) 25 aralık 1921de tekrar bağımsızlığına kavuşan gaziantepte ilk iş olarak çıplak kalan bu alanda ağaç bayramı düzenlemiş ve kavaklık tekrar canlandırılmaya çalışılmıştır. 1922 yılında düzenlenen ağaç bayramı nedeniyle tüm okullara her öğrenciye bir ağaç fidesi verilmiş ve bayramın birinci günü öğrencilere daha önce belediye görevlileri tarafından hazırlanan çukurlara fidelerin dikimi yaptırılmıştır. bayram sırasında kavaklıkta ağaç fidesi satışı da yapılmış, halk bu alanda satın aldığı ağaç fidelerini boş çukurlara dikmiştir. fide satışı adeta bir yarışa dönüşmüş, ..heyeti merkeziye reisi, eski gaziantep milletvekili ferit arsan, mustafa kemal paşa namına diyerek bir madeni altın verip, bir fidan alır. bunu gören belediye başkanı mehmet ali bey (kayaalp) ferit beye hitaben: onu sana kim verir? ben iki altın vereceğim der ve iki altın vererek fideyi mustafa kemal paşa adına kendisi dikmek ister. bu ilginç diyalog halk tarafından ilgiyle izlenir ve adeta bir müzayede yapılır. olaya tanık olan heyeti merkeziye üyesi kahraman hacı bey, böyle olmaz, her arttıran arttırdığı parayı versin diye teklifte bulunur ve bu teklif kabul edilir. (5) halk tarafından satın alınan fidanların hasılatı ve müzayede sonunda kahramanlarımız adına dikilmek istenen ağaç fidelerinin geliri o gün belediyenin bayram için harcadığı masrafları karşılar. mustafa kemal paşa için o gün dikilen hatıra fide ise, eski adıyla kavaklık kasrının yakınında, bu alanın batısında bir çukura dikilmiştir. ismet inönü, fevzi çakmak ve kâzım karabekir (6) gibi milli mücadele liderleri adına da o günün anısına birer fidan dikildi. işte bu gün gördüğümüz koca söğüt ağaçları, savaş sonu yapılan ve o zaman adına ağaç bayramı diye adlandırılan seferberliğinden kalmadır.
m. ali kayaalp, antep harbi sonrasında kavaklık mesire yerinin yeniden yapılanması için önemli çalışmalar yapmıştır. ağaç fidesi dikmek için öğrencileri teşvik ederek, çocukların ağaç dikimine katkıda bulunmalarını sağlamıştır. hatta ağaç dikimi sırasında üzücü bir de olay yaşanır. mesire alanı içerisinden geçen alleben deresinden karşıya geçmeye çalışan bir çocuğun, köprünün tahtalarından birisinin çürük olması nedeniyle gürül gürül akan dereye düşmesi ve kurtarılamayarak can vermesi aileleri tedirgin etmiştir. bu olay ağaç dikimine çocukları gönderen aileleri bir süre huzursuz etse de, kısa bir süre sonra ağaç dikme bayramının heyecanı kenti kurtaran anteplilerin coşkulu katılımlarıyla hız kazanmıştır.
kavaklık bir çok olaya da tanıklık etmiştir. gaziantepte yaşamının bir bölümünü dahi geçirenlerin adı anıldığında anlatacak bir çok kavaklık anısı vardır. sizlerle kavaklığın bu günün değil de daha çok dününü paylaşmaya, o günkü anlatımlara yer vermeye çalışıyorum. tarihçi ercüment asaf yanıçtan dinlediğim bu kavaklık anlatısını ilk duyduğumda kendimi ****n kavaklığın o gizemli dünyasında buldum.
..had safhada bir kuraklık sonucu şehir yaşayanları ekinin kavrulması sıkıntısıyla ticaretin de durma sonucu kent içinde bilinen hacı hocalara başvururlar. ancak yağmur yağmaz, sıkıntı büyür
sonunda esnaf loncalarının başındakiler ve eşraftan bir gurubun kiliste postnişin makamında bulunan tarik-i turuk (nakşbendiyye-kadiriyye-yeseviyye) ve erdemli, yol gösterici, mürşid baytazzade muhammed vakıf efendiye gitmesine ve onun bu sıkıntıdan kurtulunması için duasının istenmesine karar verilir
kilise varan ayıntablılar dergaha kabul olunur; şeyh efendi onlara bakar ve,
neden buralara kadar geldiniz, şimdi gidiniz havalar müsait ayıntabda ne kadar sazende, hanende varsa onları toplayın, nevaleyi neyi düzün ve kavaklıkta iyi bir meşk edin.. der
gurub şaşkın ve çaresiz antepe döner ve şeyh efendinin söylemine uygun bir mesire hazırlığına girişirler memlekette ne kadar sazende, ne kada hanende varsa alıp kavaklığa mesire çadırlarını kurarak meşk ve eğlenceye dalarlarbirkaç gün sonra hanendelerden (şarkı söyleyen kadınlar) birisi, yöneticilerden birine bu eğlencenin bu defa hiç görülmemiş bu boyutlarda neden yapıldığını sorar; aldığı yanıt şeyh efendinin isteği üzerine olduğu yolundadır o an hanende, diğer hanende ve sazendeleri toplar ve olup bitenleri onlara da haber vererek:
madem bu âlicenap ve ulu şeyh hazretleri böyle söylemiş, ben bu andan itibaren terk-i meslek eyledim der, ve şehre dönmeye karar verirler. ..
bu yolda olan tüm kadınlar ve sazendeler dönüş hazırlığına başladıklarında, o güne kadar görülmemiş bir yağmur başlar, her yer suya gark olur
bu rivayet Âli Âkif efendi (ali baba)ye izafe edilerek anlatılırsa da, zaten her iki zamanın erdem sahibi ve evliya mertebesindeki bu zatların hangisinin bu olayda olduğu da önemli sayılmamak gerekir. zira ki, onlar vahdet denizinde bir değiller midir?.. (7)
kentin son elli yılında kavaklığın gaziantep kültüründeki yeri yadsınamaz. gazianteplinin arap kültüründen uzaklaşmaya çalışması ve kendi kültürüne dayalı sahre ve eğlence hayatının vazgeçilmez mekanı, diğer sahre alanlarıyla birlikte kavaklık olmuştur. ..sık ağaçlarla kaplı loş bir patika yoldan ilerlerler daha ilk adımımızı atar atmaz yüzümüze çarpan serinletici hava içinize huzur ve neşe verir. güzel bir his sizi etrafınıza bakmaya teşvik eder.
burası tabiatın bütün nimetlerinden faydalanıyor. su, temiz hava, bol güneş.
akan alleben deresinde yarının ümidi olan gürbüz türk çocukları oynaşıyor.
ürken kurbağalar bağrışıp bu güzel manzaraya sesleriyle katılırlar.
ağaçlarda öten çırçır böcekleri, bembeyaz açılmış papatyalara konup kalkan çalışkan arılar, çiçekten çiçeğe raks eden kelebekler, annesinin yanından ayrılmayan pamuk tüylü kuzu, hepsi hepsi birbiriyle tezat teşkil ederler.
her tarafı ağaçlarla çevrili bu güzel yerden esen rüzgar vücuttaki bütün bitkinliği, yorgunluğu giderir. şimdi herkesin arzusu güzel bir gün geçirmektir.
kavaklık, artık yeşil çimenlerin üstüne yayılmış insanlarla tıklım tıklımdır. herkes kendi aleminde kendi eğlencesindedir.
burada her türlü insanla karşılaşabilirsiniz. 7sinden 70ine kadar herkesim. gençler top oynar salıncaklar kurar, şarkılar söyler, ip atlar ağaçlara tırmanırlar. anneler onlara yemek hazırlamakla meşgul olur. görmüş, geçirmiş tecrübe sahibi nineler, dedeler, evlatlarına, torunlarına hatıralarını anlatırlar. (8)
1950li yıllara gelindiğinde şehir nüfusunda hızlı artış görmekteyiz. kavaklık mesire alanı, kentin ihtiyacına cevap veremeyecek duruma gelmiş ve belediye tarafından mesire alanı bir miktar daha genişletilmiştir. belediye başkanı nail bilen, maanoğlu köprüsünden batıya doğru derenin iki yanındaki yerlerden istimlak ederek, bu kısmın genişliğini eski gazino binasına kadar uzatırken, daha sonra göreve gelen belediye başkan abdülkadir batur zamanında ise, batalhöyüke kadar olan kısım istimlak edilmiş ve boş arazi olan bu alana ilk iş olarak ağaç dikimi yapılmıştır. (9) istimlak edilen her arazi, gaziantep ağaçlandırma derneği tarafından boş yerlere binlerce fidan dikilmiştir. nemci bayramın belediye başkanlığı döneminde ağaçlandırma çalışmalarının daha hızlı bir boyut kazandığını görüyoruz. o yıllarda mesire alanının tek gazinosu ise, bakımsız durumda hizmet vermektedir. büyüyen ve sınırlarını genişleten bir kavaklık mesire alanı içerisindeki kır *****si ya da kavaklık kasrı döneme ayak uyduramamış, yeşillikler içerisinde ilgisiz köhne bir yapı haline gelmiştir. o yıllarda masa, sandalye ve bunlara uygun eşyanın olmayışı nedeniyle müşterileri, küçük iskemlelerde ya da çimlerin üzerine serilmiş hasırların, kilimlerin üzerinde oturdukları, bir çok anlatımda yer almaktadır.
harp yılları geride kalmış, sosyal yaşantıda değişimler yaşanmaya başlanmıştı. belediye başkanı necmi bayram, 1957 yılında gazinonun işletmesini belediye bünyesine alır. 1960 yılına kadar belediye personeli tarafından eskiye oranla daha nezih bir ortam sağlanarak, kavaklık kasrı ve çevresi daha modern bir görünüme kavuşur. (10) kavaklıkın simgesi haline gelen kır *****sini kavaklık bütünselliği içerisinde almak gerekir. tespit edebildiğim kadarıyla kavaklığın temelini oluşturan alandan 125 yıl sonra, fevzi paşa tarafından 1897-1899 yılları arasında kavaklık kasrı yapılmıştır. ermeni bir usta tarafından inşa edilen taş bina, bugüne kadar değişik hizmetler vererek günümüze kadar ayakta kalmayı başardı. antep harbi sırasında fransızların askeri amaçla kullandığı bu mekan, kır *****si, lokanta ve gazino olarak da uzun yıllar hizmet verdi. özellikle 1960lı yıllarda dönemin ünlü sanatçıları burada haftalarca program yapmıştır. bu sanatçılardan, ankara radyo sanatçısı nevin dömirdöven, şükran ay, neşet ertaşın geldiği dönemlerde kalabalık topluluklara hitap ederlerdir. o yıllarda zeki müren bir günlüğüne kavaklık gazinosunda bir konser vermiş ve izdiham denecek bir kalabalık topluluk zeki müreni dinlemek için saatlerce beklemişti. zeki müren bu konserin tüm gelirini o yıllarda çocuk esirgeme kurumunda kalan çocukların faydalanması için bağışlamıştır. gazinonun işletmeciliğini sinemacı mehmet lakablı birisi çalıştırırdı. daha sonra oğlu eftal uzun yıllar gazinonun işletmeciliğini yaptı. o yıllarda enişte lakaplı bir de garson vardı. eniştenin gerçek ismini kimse bilmezdi. (10)
gazinonun işlerlik kazanması, kavaklıktaki ağaçların oluşturduğu renk cümbüşüyle bütünleşince, kavaklık gazianteplilerin vazgeçilmez sahre kültüründeki yerini almakta gecikmedi. özellikle bu yıllar gaziantep sahre kültürünün oluşumunda en etkin diyebileceğimiz yıllardır.
bir çok şairin ilham kaynağı olan kavaklık, doğa sevgisinin yanı sıra, sevgiliye yazılan içli namelerin, sohbetlerin, hasretlik duygusunun, şiir dizelerine döküldüğü vazgeçilemez mekan olmuştur.
gaziantepten ayrılıp ankaraya yerleşen şakir sabri yener, güzelbeye yazdığı mektubunda kavaklığa olan hasretini şöyle dile getiriyor:
..kuşlar cenneti kavaklığın sivas halısı gibi nakışlı çimleri, çimenleri üstünde gezmenin, eğlenmenin hasretini çekiyorum. pazar günleri bu eşsiz mesirede piknik yapanların alemini görmek, gözümde tütüyor. (11)
yenerin hasretlik duygusuyla yazdığı şiirden iki dörtlüğünü sizlerle paylaşmak istedim.
kavaklıkta kaynıyor mu kazanlar?
kasideler yazıyor mu ozanlar?
kuşlar okuyor mu akşam ezanlar?
söyle canım ne var ne yok antepte?
kavaklıkta davullar çalıyor mu?
antepli hayattan öç alıyor mu?
çiğ köfteler lahmacunlar yiyor mu?
söyle cemil ne var ne yok antepte?
ankara atatürk çiftliğinden yazan hocanın mektubuna cemil cahit güzelbey de şöyle cevap veriyor:[/b]
kavaklıkta sıra sıra tencere
halılar serilmiş yeşillik yere
üstte kuşlar altta ses verir dere
sırsırla kurbağa vurur mızrabı
adalar insandan denizdir taşlar
kızlar kendir seker oğlanlar koşar
her köme ayrı bir dünyada yaşar
unutmuşlar günahı ve sevabı
sarımsak dişleri sanki kuyruktur
taze göv soğanlar badem sucuktur
kırmızı erik lokum lokum oluktur
tüter mangallardan cartlak kebabı
künefe, baklava, helva ve börek
ayran, cacık buzlu, lahmacun gevrek
kuzu kızartaması, ya o mübarek
haykırır: gel çeşit çeşit aş kabı
alem ol alemdir devran ol devran
yeter artık evden çıksın da ferman
bizim ele doğru oluver revan
işte hocam mektubunun cevabı (12)
gaziantep büyükşehir belediyesi tarafından 100. yıl kültür parkı kapsamında, modern kent anlayışı içerisinde değerlendirilen kavaklık mesire alanı, yüz yıllardır yapılan çalışmaların neticesinde bugün kentin adeta akciğeridir. belki 1950li, 60lı yıllardaki gibi sahre kültürü, esnaf dayanışmasını bugün bu mekanda göremiyoruz ancak, modern belediyecilik anlayışıyla çocukların, gençlerin, sporcuların, sevdalıların ve memleket hasreti çekenlerin hala vazgeçemediği bir mekandır kavaklık...
1- b.şehir. beld. kült. yay. 1989 2001 sf:106
2- kültür der. yayınları. 1969, c: 12, sf: 100
3- a.g.e. 1963, c: 6, sf: 259
4- a.g.e. 1969, c: 12 sf. 119
5- a.g.e. 1969, c: 12, sf: 151
6- a.g.e. 1963, c: 6, sf. 259
7- yanıç, ercüment Âsaf, eylül, 2006, sohbet.
8- besnili, şenol. gkd. cilt:3, sf:59, 60
9- özer, abdullah, yöre dergisi, sf:6
10-a.g.e. sf:6
11- a.g.e. sf:7
11- çengel, osman ile mayıs 2006 tarihinde yapılan görüşme.
12- gkd. 1964, cilt 7, s. 140
bülent ağcabay