yimek dışında tek bir dezavantajı yoktur aslında bence...
-küfte yoğurulur hap kimi yutarsın,maden ağzına çıkmadan bırakmazsın
-lahmacunu yimeye ta fırında başlarsın,sufrada en son sen galanaca yimeye devam edersin (gece rüyanda sabaha kadar o pınar senin bu pınar benim dalar durursun)
-içli küfte sık yapılmadığı için her seferinde bir önceki rekorunu egale edersin,sonra boklara belenirsin
-kebap gördünmü burnuna gelene kadar yirsin,önünden gaçırıylar bellersin
-datlı ve türevleriyle yakınlaşınca illa amel olana kadar yirsin
bütün bunların sonucunda tuvaletle ya kabız ya da ishal olarak bütünleşirsin,uzun bir süre başbaşa kalırsın...nane leymunlar,made ilaçları,ıhlamurlar birbirini guvalara...hayatın bir kaç günlüğüne mantar olur...insan içine çıkar halın galmaz...bildiğin bütün duaları okursun (el gün içinde altına sıçmamak için)...tövbe edip te tekrar günaha dönen zındık gibi aynı hatayı tekrar yaparsın...sonra yine tuvalet,yine kötü günler,yine acı,yine çile...
bütün bu lezzetler aslında bizim acılarımızdır,çilemizdir...ezilmişliğimiz,dışlanmışlığımızdır...
antepli lezzetler için bedel ödeyendir...hayattan aldığı lezzetin bedelini en acı şekilde öder...insan içine çıkamaz...yediği güne nalet eder...
ne demişler:
arpayı yerken çıtır çıtır,çıkarırken meeee
(bkz:
antep atasozleri)
bütün bu lezzetlerin bir bedeli vardır...biz antepliler acılarla yoğrulan,hayattan lezzet alırken acıyı öğrenen ama buna rağmen mücadeleden vazgeçmeyen insanlarız...acılarımız aslında lezzetimizdir...acıları lezzete dönüştürmüş,hayat felsefesi yapmış insanlarız...
* herşeye rağmen yaşasın antepli olmak,yaşasın lahmacun,yaşasın küfte,yaşasın lezzetli acılar...
* * * *