60'lı 70'li yıllarda antep delileri
deli şükrü
halıcı sakıp topsavar'ın 4 kız üzerine doğmuş tek oğluydu. dedesi suriyenin ilk cumhurbaşkanı şükrü el kuvvetli'dir. dedesinin ismini almıştır.
70'li yıllarda yaşayan şükrü, kimse bulaşmadıkça kendi halinde zararsız biriydi.
babası varlıklıydı, şükrü asla dilenmezdi.
üstü başı her gün tertemiz sokağa çıkar, akşama kadar kirlenirdi.
ailesi yeni elbiseler de alsa uzun siyah ya da gri zıbın üstüne ceket giyer dolaşırdı. ceketin bi yakasını sürekli ısırarak dolaşırdı. deli şükrü deli şükrü diye kızdırınca nereye zarar vereceğini düşünmeden taş atardı.
halk arasında deli şükrü kime para verirse o çok zengin olur diye bir rivayet vardı. herkes para isterdi, para istendiğinde ise "get bobandan iste" diye terslerdi.
deli necati
70-80'li yıllarda yaşamış doğuştan gelen engelinden dolayı ayakta duramaz ellerine taktığı terliklerle dört dört ayaklı gibi yürürdü. engeli konuşmasına da yansımıştı. dedikleri zor anlaşılır iletişim kurulamazdı. sadece "necaati necaati" ve nadiren ayakları üzerine kalktığında ise yeni yürüyen çocuklara söylenen antep ağzı tabirle önce "min min" der sonra bir iki adım atar "teetti teetti" derdi.
gafası güccük abdurrahman
70'li yıllarda yaşamış akyollu bir ailenin çocuğuydu. uzunlamasına çizgili gri zıbın giyer içinde iç çamaşırı olmazdı. zıbının altına kafatasına ters orantılı kocaman potinler giyer ve bağcıklarını asla bağlamazdı ya da bağlayamazdı.
tamamiyle kendi halinde hiç kimseye zararı olmayan biriydi.
kafatası bir ayva büyüklüğünde olduğu ve vücuduna göre orantısız olduğundan bu isimle bilinirdi. abdurrahman'a deli diyemeyiz, kendi halinde dolaşır kimseye zarar vermezdi, ama görüntüsüyle çocukların gözünde deli intibası oluşurdu. çoğu zaman çocuklar kızdırmaya çalışsa da esnaf abdurrahmanı tanığı için müdahale eder zarar görmesin diye engel olurlardı.
hani "eline vur ekmeğini al" diyeceğimiz kadar masum ve kendi halinde biriydi.
kimi kendini bilmezler abdurahmanın tek kötü huyu olan mahrem yerini gösterme huyunu bilir aşırı üstüne giderdi. tabii anında cevaplarını da alırlardı.
bir şehir efsanesine göre abdurrahman öldüğünde amerikalılar kafatasını incelemek için istemişler ama ailesi kabul etmemiş.
deli ali bayram
eşşek kasabı ali bayram diye biliniyor.
antep harbinde (antep savunması) mağarabaşı cephesinde kahramanca göğüs göğüse çarpıştığı, hatta esir almayıp kafa kestiği söylenen gözü kara biriymiş. sonraları da hep belalı biri olup deli lakabı ile anılır bilinir olmuş ama çok akıllı hazır cevap biriymiş. işsiz olduğu dönemlerde sakat at eşşek bulur keser satarmış. büyüklerimden duyduğum kadarıyla büyük baş hayvanı keserken yatırmak için hayvana gücü yetmeyen ali bayram, hayvanı maddaa dediğimiz (antep evlerinin yapımında kullanılan havara taşların çıkarıldığı insan eliyle oluşmuş mağaralar) mağaraların üst kısmına götürür oradan aşağı iter yerinden kalkamayan hayvanı oracıkta kesermiş.
ali bayram'ın hikayesini bilenler ona bulaşmaz uzak dururlarmış. aşırı secaatliymiş. at eşşek kesme ve bazı suçlardan dolayı bir çok kez hakim karşısına çıkan ali bayram, suç ehliyeti olmadığından bir kaç kez alaziz (elazığ) akıl hastanesinde tadavi gördüğü söylenir.
daha önceleri de olduğu gibi günün birinde ali bayram benzer basit bir suçtan dolayı hakim karşısına çıkmak zorunda kalır. aslında suç basittir davalık bile değildir ama şikayet vardır.
hakim bunun kabarık dosyasını ve hazır cevap biri olduğunu bilmediğinden normal bir insanmış gibi davranır, dosyayı yüzüne okur ve bunu neden yaptın diye soru sorar.
ali bayram,
işte tam da doğru soruyu sordun hakim bey, der ve devam eder.
neden yaptığını anlatır ve sonra hakime;
sen bana bi soru sordun ben de sana bi soru sorayim, bilirsen beni alaziz'e gönder ama eğer bilemezsen beni serbest bırak.
hakim karşısında bir deli olduğunu düşünerek sorsa sorsa ne sorar diyerek teklifi kabul eder ve sor bakalım der.
ali bayram;
"hanek hanek açar, hanekten kim kaçar, berecik köprüsünün altından günde kaç metre (metreküp) su geçer", de bil baalım der.
hakim bu deli birinin soracağı soru değil diyerek ali bayram'ı serbest bırakır.
deli kazım
hışvahan tarafında gaziantep kalesinin altındaki küçük bir mağarada yaşardı. sessiz sakin zararsız biriydi. deliden ziyade aklı başında cümleler kurardı. kerameti olduğuna bile inanalar vardı. kalealtı esnafı tarafından sevilir ve kollanırdı.
deli kiraz
antepli yahudi bir ailenin kızı, üstüne başı dökük dolaşırmış. zararsızmış, kızdırılınca üstünü başını yırtarmış. saçı çok gür kıvırcık ve bakımsız olduğundan şimdilerde bonus saç dediğimiz saç şeklindeymiş.
zannımca şimdilerde saçı başı dağınık olanlara "deli kiraz" diye takılmamız bu kadına öykünmemizdendir.
yaklaşık bu yıllarda yaşamış hikayelerini bilmediğim ama isimlerini duyduğum diğer deliler
şehreküstülü deli hasan
akyollu deli mamed
dellal deli ahmet
milyon delisi
deli essum