25 aralık 1921- 25 aralık
antepliler silâhşor olur,
uçan turnayı gözünden
kaçan tavşanı ard ayağından vururlar
ve arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi, ince uzun dururlar.
antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antepliler silâhşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
...
fakat düşmanın topu vardı.
ve ne çare, kader,
düz ovayı antepliler
düşmana bırakacaklardı.
«karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler antep'i.
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
hayvan devrildi kaldı.
karayılan
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı anteplileri,
seğirttiler peşince.
düşmanı tepelerde yendiler.
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
karayılan dediler.
«karayılan der ki : harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»
ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen
karayılan'ı
ve anteplileri
ve antep'i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destânımızın birinci bâbına koyduk.
nazim hikmet
(kuvay-ı milliye destanından)
antepli değilim ben. burada yazılanları da çok iyi anlayamıyorum bazen kızmak yok.
neyse. şehire geldim yerleştim. sağına soluna gittik. müzesine, kebapçısına, osn'sine. gidebildiğimiz kadar. sonra şehit kamil kimmiş sonra şahinbey kimmiş filan diye biraz araştırınca....
şiir gibiymiş yahu bu mücade. zaten fransızları sevmem (ermeni meselesi yüzünden değil, ırkçılık da değil sevmiyorum baba işte) çocuklarım fransız mektebinde okumasınlar diye istedim. ingilizce, almanca bilsinler. çok isterlerse öğreniler dedim.
dedim de. şiir gibiymiş. okudukça gururlandım.
sırf milliyetçi olgularla değil. sırf türk milli direnişine örnek olduğu için değil.
içinde gerçekten "onur" taşıdığı için. "akıl" taşıdığı için. kendini feda ederken bile "düşmanına ne kadar çok zarar veririmde defolur gider, şehrimi kurtarırım" dedikleri için.
iyi ki varmışlar. iyi ki...
gaziantep nasil kurtuldu?
cenab-ı allah c.c. ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.. buyurarak insanın sosyal bir varlık olduğuna va hayatiyetini ancak topluluklar halinde yaşayarak sürdürebileceğine işaret buyurmuştur. insanlar sosyal hayatın bir gereği olarak köylerde, kasabalarda ve şehirlerde yaşarlar. bizler de; yuşa a.s. gibi bir peygamberin makamını, peygamber efendimizin s.a. nübüvvet mührünü öpme şerefine nail olmuş, cennetle müjdelenmiş ukkaşe bin mahsen r.a. gibi bir sahabeyi, tarih boyunca yüce dinimiz islama, vatanımıza ve bayrağımıza uzanan elleri kırmak için, kanlarını sebil etmiş binlerce şehidi sinesinde barındıran bir şehirde; gaziantepde yaşıyoruz.
antep, peygamber efendimiz s.a.v.in vefatından sadece dört yıl sonra, hz ömerin r.a. kumandanlarından iyaz bin ganemin fethiyle islamla şereflendi. ondört asır boyunca islamı baş tacı edip küçük buhara denilecek kadar islamla yoğrulan antep için; i. dünya savaşından sonra kara günler başladı. 17 aralık 1918 de ingilizler tarafından işgal edilen antep, 5 kasım 1919 tarihinden itibaren de, fransızlar ve yerli işbirlikçileri ermenilerin işgaline maruz kaldı. gerek fransızlar, gerekse antebin her türlü nimetinden istifade etmesine rağmen, antebe hainlik etmekte beis görmeyen ermeniler antebin şahsında islama olan kinlerinden dolayı büyük bir baskı ve zulüm başlattılar.
onlar masa başında hesaplar yapmışlar, haritalar üzerinde paylaşmışlardı anadolumuzu. fakat unuttukları bir şey vardı. onların hesapları, tuzakları varsa alemlerin rabbının da bir hesabı olduğunu unutmuşlardı
unutmuşlardı; allahın hakimler hakimi olduğunu
.unutmuşlardı; allahın c.c. tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirenlerin en hayırlısı olduğunu
. unutmuşlardı; anteplilerin vatan deyince akan sulara gem vuran, bayrak deyince uçan kuşlarla yarışan, namus denince yediden yetmişe her biri bir şahin olup, düşman üstüne pervaz vuran, ezan denince burnunun direği sızlayan bir milletin mensubu olduklarını.
antepliler; allahım sen bu milleti yolunda kaim eyle! namuslarımızı düşman çizmelerine çiğnetme, kartallar yuvası vatanımızı düşman tasallutundan muhafaza eyle. bize acı, bize merhamet eyle. sen bizim mevlamızsın, kafirler topluluğuna karşı bize yardım eyle diye haykırarak; bülbülzade hacı abdullah efendi başkanlığında cemiyet-i islamiye isimli bir müdafa cemiyeti kurdular. köylere varıncaya kadar teşkilatlanıp, yediden yetmişe, çocuğuyla kadınıyla, yaşlısıyla genciyle, topraklarına mukaddes değerlerine göz diken düşmanın karşısına dikildiler.
yedisinden yetmişine, çoluğuyla çocuğuyla, kızı kızanıyla, codarı sağlamıyla topyekun; hakka amenna diyen, hak yoluna her şeyini feda eden bu şehrin halkını, yüce yaratıcı zalimlere karşı sahipsiz bırakmadı. on bir ay süren antep müdafaası neticesinde; fransızlar ve işbirlikçisi ermeniler geldikleri gibi gitmek zorunda kalmışlardı.
bu savaşta zulme uğrayan sadece insanlarımız değildi. savaş sırasında düşman saldırılarıyla yerle bir olup, savaş sonrasında şimdiki haliyle yeniden inşa edilen ve şimdi antep şehitlerine ev sahipliği yapan çınarlı camii ne, hz ömerin fetih hediyesi ömeriye camiine, fransız zulmüne başkaldırının karargahı karatarla camiine, kendine özgü minaresiyle başı sarıklı kozluca camiine, asırlar boyunca ecdadımıza hanuman olmuş eski antep evlerine varıncaya kadar dikkatle nazar ettiğimizde; top mermilerinin, şarapnel parçalarının bıraktığı izler, zulmüm sadece insanlarımızı değil, islam simgesini taşıyan bütün değerlerimizi yok etmeye yönelik olduğuna şahitlik eder.
acaba hiç düşündük mü? fransız ve ermenilerin bu hınç, öfke ve gazabı ne içindi?
acaba hiç düşündük mü? ecdadımızın ağaç kabuklarını azık yapma pahasına direnmelerinin sebebi neydi?
fransızların öfkesi; ecdadımızın islama olan bağlılığına, kurana olan sevdasınaydı. diğer bir deyişle onlar, aşıkla maşuku ayırmak istiyorlardı.
ecdadımızın cansiperane direnişinin sebebi de; geçmişten islam olarak teslim aldıkları bu beldeyi, yine islam olarak ebediyete taşımaktı.
içinde yaşadığımız bu şehri, kanları ile satın alarak bize hediye eden şehitlerimizin elbette üzerimizde hakları vardır. ve bu haklarda, sadece onların kahramanlıklarını yad ederek, onlarla kuru kuruya övünerek ödenemez. bu haklar, ancak onların uğruna seve seve canlarını feda ettikleri ve bizlere emanet ettikleri mukaddes değerleri korumak ve yüceltmekle ödenebilir. bu değerleri korumak ve yüceltmek ise; farabinin tabiriyle antepimizi medinetül fazıla; yani içinde yaşayan insanların saadet ve huzuru elde etmek için her alanda yardımlaştıkları bir şehir haline getirmekle olur.
özetle gaziantepimizi
zengini, komşusu açken kendisi tok gezmeyen
esnafı; eksik ölçüp, noksan tartmayan
tüccarı; doğruluktan şaşmayan
çiftçisi; bismillah ile eken, elhamdulillah ile biçen
işvereni; işçisinin hakkını alın teri kurumadan veren
işçisi; aldığı parayı hak ettiren
erkeği; yuvasına sadık ve vakarlı
kadını; iffetli ve hayalı
gençleri; ahlaklı ve imanlı
al bayrağın gölgesinde yaşayan her ferdi; dinini, vatanını, milletini namusunu korumak için her an şehadete hazır bekleyen bir şehir haline getirirsek, şehitlerimiz bize hakkını helal edecek, allah c.c. ve resulu s.a.v bizden razı olacaktır.
şehitlerimizi rahmet , gazilerimizi şükranla yad ederken, yeryüzünde tek gazilik ünvanı taşıyan bu şehre, bir daha böyle kara günler yaşatmamasını cenab-ı allah c.c. den niyaz ediyorum
mehmet karaoğlan