yirmiyedi kahpe süngü...
yirmiyedi mübarek yara,
oluk oluk kevser suyu akan
ve bir mert yürek...
"ben antep'liyim,şahin'im ağam" diyen...
biz şahlanmıştık o gün...
aşk kokuyorduk buram buram...
bırakmıyorduk gül yüzlü antep'imizi düşmana...
bırakmayacaktık...
burma bıyıklarından kan damlıyordu şahin'in
ve bir vatan yükseliyordu göğsünden arş-ı âlâya...
biz gökyüzüyle gardaş olmuş ağlıyorduk elmalı üzerinde...
ve şehit olmuş akıyorduk alleben'den aşağıya doğru...
karayılan,
neredesin ağam?...
babanı şehit eden ermeni,
şimdi bacının örtüsüne el atmış...
tuz ekmek bilmiştik biz onu...
gel ağam,
atanın intikamı yatar burada...
hattuç bacı seni bekler eşikte...
yıldırım gibi yetişti molla karayılan...
ımanla atlayıp düşmanın karşısına,
kırdı o kafir eli...
"vurun ulan" diyordu,
korkmuyordu...
şeyh'in tepesinden kan fışkırıyordu...
dolu dizgin sürdü atını...
ve şehadet edip girdi toprağın bağrına...
şeyh fethullah'ın dizindeydi kanlı başı...
gazi gardaş,
şehit gardaş,
davamız imandır,
dindir gardaş...
-----------------------
hacıbaba ayağa kalkmıştı türbesinden,
tekbir çekiyordu tepeden antep kalesine...
"yılmayın evlatlarım,vurun çetelerim" diyordu...
yeşil kubbesinin üzerine kara bulutlar çökmüştü...
------------------
durun dizlerim...
çözmeyin bağınızı...
az kaldı,
bir avuç zerdali çekirdeği gönderir birazdan ınco hüseyin...
biraz daha sabredin...
bırakmayın beni...
allah aşkına,
yalvarırım dayanın...
antep demek memleket demek,
memleket demek millet demekti...
ıman demekti,
din demekti...
hangi gavur topu sallayabilirdi bu imanı?...
hangi bomba yıkabilirdi minarelerimizi?...
ata kabristanıydı burası...
yavuz'un,selahattin'in konaklama yeriydi...
hz.ömer'in öz mü öz memleketiydi...
peygamber,kabrinde bekliyordu...
birer birer öpüyordu alnından,
yanına gelen şehitleri...
"şefaat olsun size",
"ey ömer'imin hemşehrileri"...
sen bize kuvvet ver ya rab...
kanlı hançeri bağrımızı delmek ister gavurun...
biz sana gelmeye hazırız...
gül yüzlü memleketimizi alma elimizden...
ya hayy...
------------------------------
oy misgilim ayyuş,
köşkerin happa...
bir sıkım köfte yoğurmak vardı şimdi...
ıncilipınar'ın serinliğinde...
bir tutam tereyle birlikte,
tatmak vardı...
özgürce koşmak vardı yokuş yukarı memleketimde...
şu gelen nakıp ali değil mi?...
güzel yüzün tozlara belenmiş ağam...
badem bıyıkların üzülmüş sanki,
aşağıya bakıyorlar...
kederlenme yakışıklı yiğidim,
sende bu yürek olduktan sonra,
hepimiz teslim olsak,
bir seni ezip te geçemez bu fransız...
parlak gözlerinde eriyip giderler deccal misali...
ah dert tutsun hepsini...
yiğit iken yıkılsınlar...
secaat abdullah ağaya bakın hele...
yine kırıp döküyor...
antep'li dediğin böyle olmalı işte...
yiğit olmalı...
genç osman gibi,
kelle koltukta savaşmalı...
----------------
kılıç ali geliyordu,
yoldaydı...
silah getiriyordu çetelere...
bir garip sevinçle uyanmıştık o gün...
savaşacaktık tekrar...
sıkacaktık fransız'ın ümüğünü...
duyduk,atatük üzülmüş...
mahcup olmuş,
özül dilemiş antep'lilerden,
"yardım edemedik" demiş...
sen üzülme atam...
kaygın olmasın antep'ten...
biz şahin'le hısım olmuşuz,
seninle de hemşehri...
büyümüş yumruklarımız memleket kadar...
ve dövüşüyoruz yumruklarımızla...
hemşehrilerin sapasağlam ayakta...
antep hala ayakta...
açlık vuran da,
semaya kalka eller,
oruca niyetlene mübarek diller...
açlığı bastıra,
kandıra nefsi...
kerbela misali,
dayana susuzluğa...
başını verse de yolundan dönmeye...
-------------------
şah geylani evlatlarını izliyordu suriye semalarından...
bir bir tutup kaldırıyordu düşen elleri...
sütçü ımam haber salıyordu maraş ovasından...
"gardaşlar,imanımız bir,namusumuz bir"...
"tatil edek te yardıma gelek"...
tarih o nasırlı ellerinden öpecek sütçü ımam,
ve eğilecek önünde hürmetle...
bizim kefenimizi bayrak etmiş asmışız,
dalgalanır durur kalede...
sen maraş'ıma yardım et,
o bize yeter...
biz şehit olmaya niyetlendik,
oruçla beraber...
tek antep'li kalmazsa,
ışte o zaman bekleriz...
duyun hökkeş gardaşlar,
memik ağalar...
kaleden kaleye bir selam yollayın...
dalgalandırın al bayrağı maraş üzerinde...
bir tutam da kar yollayın yüksek dağlarınızdan,
buram buram özgürlük kokan...
damla damla eriyip aksın üzerimize...
ve iman fidanları yeşersin kozanlı'dan kavaklı'ğa...
umudumuzun ağaçları,
dal dal olup meyveye dursun...
--------------
oy açlık...
keşke beni öldürsen de,
bedenime el sürmesen...
düşürmesen yere elimi...
nefs'in eline vermesen iman dolu yürekleri...
bir gün seni de alt edeceğim ey nefsim...
bükemeyeceksin bileğimi...
-----------------------
tüfekçi yusuf ağa,
kızdırıp işliyordu al kırmızı demiri...
nasır bağlıyordu yüreği her bir çekiç darbesinde...
düşmana vurur gibi vuruyordu...
çetelere mühimmat taşıyordu güçlü kolları,
her seferinde daha da şişiyordu iri pazuları...
azap osman geldi yanına...
"selamun aleyküm ağa"...
"sen bana tüfenk vermedin,tüfengi buldum da geldim",
"lakin mermim yok şu kafire atacak",
"bir kaç tane ver de savaşayım"...
gözleri doldu tüfekçi yusuf ağa'nın...
silah almak için,
kızını beş altına evlatlık verdiğini duyunca,
azap osman'ın...
çok kahraman tanımıştı ama,
böylesini ilk defa görmüştü...
bu normal bir insan değildi,
sanki mezarından kalkmış bir evliya vardı karşısında...
nasıl ödeyecektik bu adama borcumuzu?...
hangimiz getirecektik kızını tekrar?...
ve nasıl bakacaktık gözlerinin içine?...
azap osman sen kimdin?...
hangi masaldan çıkıp ta yardımımıza yetişmiştin?...
hangi sahabenin eli üzerindeydi?...
ve hangi kahramanlık hikayesinin başrol oyuncusuydun?...
ya rab...
ben açlığa dayanamazken,
nefsimden geçemezken,
bu mübarek adam nasıl geçmişti evladından?...
hem de bir tüfenge...
ya rab...
yüzümüze bak...
benim için değil,
antep için değil,
hiç bir şey için değil...
kızını tüfenkle değişen azap osman ağa için...
ya rab...
senin için yüreğini söküp toprağa gömmüş,
bu kahraman için...
ya rab...
bedrin aslanlarından birisi mi bu ya rab?...
---------------
ve bir şimşek çaktı gökyüzünde...
allah allah sesleri yankılanıyordu türktepe'den aşağıya doğru...
sesimizi duymuştu rabbimiz...
melekler iniyordu sanki,
akın akın gökyüzünden...
ve fırladı cücüş baba,
baba yadigarı kılıcı elinde...
"ulan gavurun dölleri",
"defolun gidin ulan",
diye haykırıyordu...
ve koşuyordu kolejtepe'ye doğru...
kırmızı kuşaklı kılıcıyla...
kılıcının ışıltısı yetti koskoca bir orduya...
bu secaatli adamın önünde,
eğilmişti fransız...
nicedir yapılamayanı,
cücüş baba yapmıştı...
tek başına,
katmıştı önüne,
ve kovalıyordu yalınkılıç her birini...
"siz burdayken",
"cücüş baba niye yaşasın ulan"...
koskoca bir devlet,
bir zulüm,
secaatli cücüş baba'nın önünde,
maskara olmuş,
kaçacak yer arıyordu...
yetmedi topları,
makinalı silahları,
onu durdurmaya...
ve...
vurdu azap osman önüne geleni...
kızını verdiğine değmişti sanki...
bir tek mermiyi boşa harcamamıştı...
boynoların memik ağa,
fransızdan aldığı tüfeklerle,
ve çeteleriyle,
dolu gibi yağıyordu gökyüzünden aşşağı...
ınco hüseyin en önde,
allah allah sesleriyle hücuma kalkıyordu...
kara fatma su taşıyordu kahraman antep'lilere...
"vurun gardaşlar,gün bugündür",
"bugün namus günüdür" diyordu...
ve
yirmiyedi semt bir olmuş,
bir memleket olmuş diriliyordu...
kalkıyordu düştüğü yerden...
ardı ardına patlıyordu silahlar...
sarıgüllük yeniden sararıyordu,
altın ışıltılı gülleriyle...
alleben gürül gürül akıyordu...
berraklaşıyordu bozaran rengi...
azap osman,
cücüş baba,
kamil'im,
şahinbey'im,
ve 30.000 antep'li,
bir devleti çiğniyordu ayaklarının altında...
urfa el sallıyordu uzaktan antep'lilere...
"helal olsun antep'liler",
"teslim olmadı"...
türküler yakıyorlardı...
sütçü ımam,
gülümsüyordu maraş dağlarından...
bir ışık doğuyordu memleket üzerine...
analar bu kez sevinçten ağlıyordu...
bir memleket adını tarihe,
altın harflerle yazdırıyordu...
gül yüzlü mübarek antep'im...
sen çok yaşa...
yer gök,
sana ağlıyordu...